Episodios

  • Balıklı Göl
    Aug 15 2024

    EZOTERİK ATLAS
    Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı



    Balıklı Göl
    Balıklıgöl, Şanlıurfa’nın kalbinde, inançların ve efsanelerin harmanlandığı mistik bir yer olarak yüzyıllardır ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Üç büyük dinin kutsal kabul ettiği bu bölge, sadece tarihi değil, aynı zamanda ruhani bir deneyim sunar.
    Efsaneye göre, Balıklıgöl, Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atıldığı yer olarak bilinir. Ancak Tanrı’nın bir mucizesi olarak, ateş suya, odunlar ise balıklara dönüşür ve bu kutsal balıkların avlanması yasaklanır.
    Balıklıgöl, sadece dini bir öneme sahip değil, aynı zamanda Atargatis kültüyle de ilişkilendirilir. Atargatis, balık ve güvercin sembolleriyle tanınan bir tanrıçadır ve bu bölgenin, onun tapınağına ev sahipliği yaptığı düşünülür. Bu eski inanış, Balıklıgöl’ü hem İbrahim peygamberin mucizesine hem de kadim tanrıçalara adanmış bir yer haline getirir.
    Bu kutsal göl, iki ayrı bölümden oluşur: Halil-ür Rahman ve Aynzeliha gölleri. Rivayete göre, Zeliha’nın gözyaşları bu gölleri oluşturmuş ve bugüne kadar hala bu göllerin sularında onun hüznünü hissetmek mümkündür.
    Keyifli Dinlemeler.

    Más Menos
    12 m
  • Asklepion
    Aug 8 2024

    EZOTERİK ATLAS


    Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı


    Asklepion

    Asklepion, antik dünyanın en önemli sağlık ve şifa merkezlerinden biridir. Pergamon'da yer alan bu kutsal alan, sağlık tanrısı Asklepios'a adanmış olup, antik dönemde hastaların fiziksel ve ruhsal iyileşme arayışında ziyaret ettiği bir yer olarak büyük bir ün kazanmıştır. Asklepion'un tarihi, bu mistik merkezin neden bu kadar önemli olduğunu gözler önüne serer.

    Antik Yunan döneminde, sağlık ve tıbbın gelişiminde önemli bir rol oynamış, hastaların tedavi edilmesi ve tıbbi eğitim verilmesi için kullanılan bir merkez olmuştur. Burada, tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat'ın öğretileri temel alınarak hastalar tedavi edilmiştir.

    Helenistik dönemde, Asklepion, tıp biliminin merkezi olarak hızla büyümüştür. Burada yapılan tedaviler, tıbbi ve manevi yöntemlerin birleşimiyle gerçekleştirilmiştir. Hastalar, şifalı sularla yapılan banyolar, bitkisel tedaviler ve kutsal rüya odalarında geçirdikleri gecelerle iyileşmeye çalışırlardı. Bu dönemde, Asklepion, sadece bir tedavi merkezi değil, aynı zamanda bir tıp okulu olarak da hizmet vermiştir.

    Roma İmparatorluğu döneminde, Asklepion, Pergamon’un en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Roma İmparatorları ve soyluları, buraya gelerek şifa aramış ve burada tedavi olmuştur. Roma döneminde inşa edilen büyük tiyatro, kutsal çeşmeler ve tapınaklar, Asklepion'un görkemini ve önemini yansıtır. Bu yapılar, hem tıbbi hem de dini ritüellerin gerçekleştirildiği kutsal alanlardır.

    Bizans İmparatorluğu döneminde, Asklepion, Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte dini bir merkez haline gelmiştir. Bu dönemde, sağlık ve şifa ritüelleri Hristiyan inançlarına uygun olarak yeniden şekillendirilmiş ve burada birçok kilise inşa edilmiştir. Bizans döneminde de önemini koruyan Asklepion, hem tıbbi hem de dini faaliyetlerin merkezi olmuştur.

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Asklepion, eski ihtişamını kaybetmiş ve zamanla terk edilmiştir. Ancak, Osmanlı döneminde yapılan arkeolojik kazılar ve restorasyon çalışmaları sayesinde Asklepion'un tarihi zenginlikleri gün yüzüne çıkarılmıştır. Bugün Asklepion, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçiler için büyüleyici bir antik sağlık merkezi olarak varlığını sürdürmektedir.

    Asklepion'un kutsal alanlarında dolaşırken, antik dönemlerden günümüze uzanan zengin tarihi dokusunu hissedebilirsiniz. Büyük tiyatroda yankılanan sesler, kutsal çeşmelerin şifalı suları ve Asklepios Tapınağı'nın kalıntıları, bu kadim merkezin büyüsünü gözler önüne serer. Asklepion, hem geçmişin izlerini taşıyan hem de modern dünyanın merakını cezbeden eşsiz bir yerdir.




    Keyifli Dinlemeler.

    Más Menos
    11 m
  • Efes
    Aug 1 2024

    EZOTERİK ATLAS Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı


    Efes

    Efes, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, antik dünyanın en önemli ve etkileyici şehirlerinden biridir. Ege Denizi'nin kıyısında yer alan bu antik şehir, zamanında dünyanın en büyük ve en zengin şehirlerinden biri olarak ün kazanmıştır. Efes'in tarihi, bu büyülü şehrin neden bu kadar önemli olduğunu gözler önüne serer.

    Efes, M.Ö. 10. yüzyılda Yunan kolonileri tarafından kurulmuştur. Stratejik konumu ve verimli toprakları nedeniyle kısa sürede önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Antik Yunan döneminde Efes, özellikle Artemis Tapınağı ile ünlüdür. Bu tapınak, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir ve antik dünyada büyük bir dini merkez olarak bilinir.

    Helenistik dönemde Efes, Büyük İskender'in generallerinden Lysimachus tarafından yeniden inşa edilmiştir. Şehir, ticaret yollarının kesiştiği noktada yer aldığı için hızla büyümüş ve zenginleşmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde ise Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en önemli şehirlerinden biri olmuştur. Roma döneminde inşa edilen Celsus Kütüphanesi, Büyük Tiyatro ve Hadrian Tapınağı gibi yapılar, Efes'in zengin kültürel mirasını yansıtır.

    Efes, Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir ticaret, kültür ve sanat merkezi olarak gelişmiştir. Şehrin limanı, Akdeniz ticaret yollarının önemli bir durağı olmuştur. Bu dönemde Efes, Roma İmparatorluğu'nun Asya eyaletinin en büyük ve en zengin şehirlerinden biri olarak bilinmektedir. Roma döneminde inşa edilen görkemli yapılar, şehrin büyüklüğünü ve önemini gözler önüne serer.

    Bizans İmparatorluğu döneminde Efes, Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte önemli bir dini merkez haline gelmiştir. Bu dönemde şehirde birçok kilise ve dini yapı inşa edilmiştir. M.S. 431 yılında toplanan Efes Konsili, Hristiyanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir ve şehrin dini önemini artırmıştır. Bizans döneminde Efes, hem dini hem de kültürel faaliyetlerin merkezi olmuştur.

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde Efes, eski ihtişamını kaybetmiş ve zamanla terk edilmiştir. Ancak, Osmanlı döneminde yapılan arkeolojik kazılar ve restorasyon çalışmaları sayesinde Efes'in tarihi zenginlikleri gün yüzüne çıkarılmıştır. Bugün Efes, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçiler için büyüleyici bir antik kent olarak varlığını sürdürmektedir.

    Efes'in sokaklarında dolaşırken, antik dönemlerden günümüze uzanan zengin tarihi dokusunu hissedebilirsiniz. Antik tiyatroda yankılanan sesler, Celsus Kütüphanesi'nin görkemi ve Artemis Tapınağı'nın kalıntıları, bu kadim şehrin büyüsünü gözler önüne serer. Efes, hem geçmişin izlerini taşıyan hem de modern dünyanın merakını cezbeden eşsiz bir yerdir.



    Keyifli Dinlemeler.


    Más Menos
    10 m
  • Doğum
    Jul 25 2024

    EZOTERİK ATLAS Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı Doğum


    Osmanlı İmparatorluğu ve eski Türk gelenekleri, tarih boyunca derin ve anlamlı ritüellerle dolu olmuştur. Doğum, bu kadim kültürlerde kutsal ve özel bir olay olarak kabul edilmiştir. Osmanlı ve Türk geleneklerinde doğum, sadece biyolojik bir süreç değil, aynı zamanda manevi ve toplumsal bir olay olarak büyük önem taşır.


    Eski Türkler için doğum, yaşam döngüsünün en önemli anlarından biriydi. Yeni doğan çocuk, ailenin ve toplumun geleceği olarak görülürdü. Bu yüzden doğum sırasında ve sonrasında birçok ritüel ve tören düzenlenirdi. Anne ve bebeğin sağlığı için dualar edilir, koruyucu tılsımlar ve objeler kullanılırdı.

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise doğum, hem sarayda hem de halk arasında büyük bir coşkuyla karşılanırdı. Sarayda doğan her çocuk, imparatorluğun geleceği olarak kabul edilir ve büyük kutlamalarla karşılanırdı. Doğum sırasında ve sonrasında, anne ve bebeğin sağlığı için çeşitli ritüeller uygulanırdı.

    Doğum, aynı zamanda Osmanlı toplumunda sosyal statünün bir göstergesi olarak da kabul edilirdi. Özellikle erkek çocuk doğuran anneler, toplumda daha saygın bir konuma gelirdi. Bunun yanı sıra, doğan çocuğun isimlendirilmesi de önemli bir ritüeldi. Osmanlı’da çocuklara verilen isimler genellikle dini ve kültürel öneme sahip isimler olurdu. İsim verme töreni, dualar ve dini ritüeller eşliğinde gerçekleştirilirdi.

    Eski Türk ve Osmanlı geleneklerinde doğum, sadece bir ailenin değil, tüm toplumun katıldığı ve kutladığı bir olaydı. Bu gelenekler, toplumsal bağları güçlendiren ve kültürel değerleri nesilden nesile aktaran önemli ritüellerdi. Doğum, yaşamın başlangıcını simgelerken, aynı zamanda toplumun geleceğine duyulan umudu ve inancı da yansıtırdı.

    Bugün, Osmanlı ve eski Türk gelenekleri, bizlere geçmişin derin bilgeliğini ve kültürel zenginliğini hatırlatmaya devam ediyor. Doğum, bu kadim toplumlarda yaşamın kutsallığını ve insanın ruhsal yolculuğunu simgeleyen önemli bir olay olarak kabul edilmiştir. Osmanlı ve Türk geleneklerinde doğum, hem tarihsel hem de manevi açıdan büyük bir öneme sahiptir.



    Keyifli Dinlemeler.



    Más Menos
    11 m
  • Khalkedon-Kadıköy
    Jul 18 2024

    EZOTERİK ATLAS Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı

    Khalkedon-Kadıköy

    Kadıköy, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, İstanbul'un büyüleyici ve gizemli bir semtidir. Khalkedon, bugünkü Kadıköy'ün antik adıdır ve Boğaziçi'nin Asya yakasında yer alır. Bu kadim bölge, binlerce yıl boyunca çeşitli kültürlerin ilgisini çekmiş ve eşsiz doğası ile ölümsüzleştirilmiştir. Khalkedon'un tarihi, bu büyülü semtin neden bu kadar önemli olduğunu gözler önüne serer.

    Khalkedon, M.Ö. 7. yüzyılda Megaralılar tarafından kurulmuştur. Stratejik konumu nedeniyle kısa sürede önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Antik Yunan döneminde Khalkedon, özellikle deniz ticaretinde büyük bir rol oynamıştır. Boğaziçi'nin girişinde yer alması, Khalkedon'u hem askeri hem de ekonomik açıdan stratejik bir nokta haline getirmiştir.

    Roma İmparatorluğu döneminde Khalkedon, önemini korumuş ve büyümeye devam etmiştir. Roma döneminde birçok kamu binası, tapınak ve hamam inşa edilmiştir. Khalkedon'un Roma İmparatorluğu için stratejik önemi, hem Asya hem de Avrupa arasındaki geçiş noktası olmasıyla daha da artmıştır. Bu dönemde Khalkedon, kültürel ve ticari faaliyetlerin merkezi olmuştur.

    Bizans İmparatorluğu döneminde Khalkedon, Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte dini bir merkez haline gelmiştir. Bu dönemde birçok kilise ve manastır inşa edilmiştir. Khalkedon Konsili, 451 yılında burada toplanmış ve Hristiyanlık tarihinin en önemli olaylarından biri olmuştur. Bu konsil, Khalkedon'un dini ve siyasi önemini daha da artırmıştır.

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kadıköy, daha da büyümüş ve gelişmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle birlikte Osmanlı topraklarına katılan Kadıköy, imparatorluğun önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Osmanlı döneminde inşa edilen camiler, çeşmeler ve külliyeler, Kadıköy'ün tarihi dokusunu zenginleştirmiştir. Bu dönemde Kadıköy, hem ticaretin hem de kültürel faaliyetlerin merkezi olmuştur.

    Bugün Kadıköy, İstanbul'un en canlı ve dinamik semtlerinden biridir. Tarihi boyunca birçok kültürün izlerini taşıyan Kadıköy, zengin tarihi mirası ve kültürel çeşitliliği ile dikkat çekmektedir. Khalkedon'un tarihsel gelişimi, bu semtin büyüsünü ve gizemini anlamak için önemli bir anahtardır.

    Kadıköy'ün sokaklarında dolaşırken, antik dönemlerden günümüze uzanan zengin tarihi dokusunu hissedebilirsiniz. Khalkedon, hem geçmişin izlerini taşıyan hem de modern dünyanın dinamizmini yansıtan eşsiz bir semttir.


    Keyifli Dinlemeler.


    Más Menos
    9 m
  • İstanbul'un Çiçekleri
    Jul 11 2024

    Ezoterik Atlas

    Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı

    İstanbul'un Çiçekleri

    İstanbul, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, büyüleyici ve gizemli bir şehirdir. Boğaziçi kıyılarında yer alan bu kadim kent, binlerce yıl boyunca çeşitli kültürlerin ilgisini çekmiş ve eşsiz doğası ile ölümsüzleştirilmiştir. İstanbul'un çiçekleri, bu büyülü şehrin zarafetini ve güzelliğini yansıtan, hem tarihsel hem de kültürel açıdan büyük öneme sahip simgeleridir.

    Erguvan, İstanbul'un en ikonik çiçeklerinden biridir. Baharın müjdecisi olan erguvan, şehri pembe ve mor tonlarıyla süslerken, Boğaziçi kıyılarında eşsiz bir manzara oluşturur. Efsanelere göre, Bizans İmparatorluğu döneminde erguvan ağaçlarının çiçek açması, şehrin yeniden doğuşunu ve umutlarını simgelerdi. Erguvan, İstanbul'un hem tarihi dokusunu hem de doğal güzelliklerini gözler önüne sererken, aynı zamanda mistik ve ezoterik anlamlar taşır.

    Gül, İstanbul'un en eski ve en sevilen çiçeklerinden biridir. Osmanlı döneminde gül, hem bahçelerde hem de saraylarda büyük bir öneme sahipti. Gül, aşkın, güzelliğin ve zarafetin sembolü olarak kabul edilirken, aynı zamanda ruhsal bir yolculuğun ve içsel arayışın da simgesidir. Gül, sadece bir çiçek değil, aynı zamanda edebi ve mistik çalışmalarda da önemli bir yer tutar. İstanbul'un gülleri, şehrin romantizmini ve derin ruhsal anlamlarını temsil eder.

    Lale, İstanbul'un çiçekleri arasında en parlak ve dikkat çekici olanıdır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde lale, zenginliğin, ihtişamın ve zarafetin sembolü olarak kabul edilirdi. Lale Devri olarak bilinen dönemde, İstanbul'da lale yetiştirme ve sergileme sanatı büyük bir gelişim göstermiştir. Lale, sadece bir süs bitkisi değil, aynı zamanda insanın içsel yolculuğunu ve manevi arayışını simgeler. Lale, tarih boyunca birçok ezoterik çalışmada da önemli bir sembol olarak yer almıştır.

    İstanbul'un erguvan, gül ve lalesi, bu büyülü şehrin neden tarih boyunca bu kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serer. Bu çiçekler, sadece birer bitki değil, aynı zamanda tarih ve doğanın kesiştiği, insanın kaderi ve ruhsal yolculuğu üzerine derin anlamlar barındıran sembollerdir.

    Bugün İstanbul, hem tarihsel hem de ezoterik açıdan zenginliğiyle, bizleri geçmişin sırları ve kendi içsel derinliklerimizle buluşturmaya devam ediyor. İstanbul'un çiçekleri, bu kadim şehrin büyüsünü ve gizemini yaşatmaya devam ediyor.


    Keyifli Dinlemeler.

    Más Menos
    8 m
  • Apollo
    Jul 4 2024

    EZOTERİK ATLAS

    Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı


    Apollo Apollo, tarih boyunca birçok efsane ve kehanete ev sahipliği yapmış, büyüleyici ve gizemli bir tanrıdır. Olimpos Dağı'nda yaşayan bu kadim figür, binlerce yıl boyunca çeşitli medeniyetlerin ilgisini çekmiş ve Yunan mitolojisiyle ölümsüzleştirilmiştir. Apollo'nun sanat, müzik, şiir ve kehanet alanındaki etkisi, tarihin ve mitolojinin iç içe geçtiği bu büyülü alanda yaşamıştır.

    Apollo, sadece bir tanrı değil, aynı zamanda tanrıların, kahramanların ve kehanetlerin iç içe geçtiği bir destandır. Kehanet yeteneği, Didim'deki Apollo Tapınağı'nda önemli bir rol oynamıştır. Bu tapınakta, Apollo'nun rahibeleri aracılığıyla geleceğe dair kehanetlerde bulunulurdu. Apollo'nun kehanet yeteneği, ona hem tanrılar hem de insanlar arasında büyük bir saygı kazandırmıştır.

    Apollo'nun stratejik önemi ve büyüleyici etkisi, onu sadece bir tanrı değil, aynı zamanda kültürel ve ruhsal bir merkez haline getirmiştir. Efsaneler, Apollo'nun eşsiz bilgelik ve ışığını gözler önüne sererken, bu tanrının neden bu kadar çok kehanete konu olduğunu da açıklar. Apollo, hem tarihsel hem de ezoterik açıdan büyük bir öneme sahiptir.

    Apollo'nun kehanetleri arasında, en bilineni ve en önemlisi, Didim'deki tapınağında gerçekleşen kehanetlerdir. Bu kehanetler, insanın kaderini ve geleceğini şekillendirmiştir. Apollo'nun lir çalması ve müzik yeteneği, ruhun armoni ve denge içinde olmasını sağlar. Onun okları, kötülüğü ve hastalığı uzaklaştırırken, aynı zamanda şifa getirir. Bu nedenle, Apollo sadece bir güneş tanrısı değil, aynı zamanda bir şifa tanrısı olarak da görülür.

    Didim Apollo Tapınağı'nın kalıntıları, geçmişin sırlarını ve bilgeliğini barındıran birer hazinedir. Arkeolojik kazılar sırasında ortaya çıkan eserler, sadece tarihsel birer buluntu değil, aynı zamanda ezoterik anlamda da büyük bir değere sahiptir. Bu kalıntılar, insanlığın kadim bilgeliğini ve ruhsal yolculuğunu keşfetmek isteyenler için birer rehber niteliğindedir.

    Apollo'nun efsaneleri ve kehanetleri, bu büyülü tanrının neden tarih boyunca bu kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serer. Apollo, sadece bir tanrı değil, aynı zamanda tarih ve mitolojinin kesiştiği, insanın kaderi ve ruhsal yolculuğu üzerine derin anlamlar barındıran bir figürdür.

    Bugün Apollo, hem tarihsel hem de ezoterik açıdan zenginliğiyle, bizleri geçmişin sırları ve kendi içsel derinliklerimizle buluşturmaya devam ediyor. Apollo'nun kehanetleri ve efsaneleri, bu kadim tanrının büyüsünü ve gizemini yaşatmaya devam ediyor.

    Keyifli Dinlemeler.




    Más Menos
    7 m
  • Truva
    Jun 27 2024

    EZOTERİK ATLAS

    Mistik Coğrafyaya Açılan Kapı


    Truva

    Truva, tarih boyunca birçok efsane ve kehanete ev sahipliği yapmış, büyüleyici ve gizemli bir şehirdir. Ege kıyılarında yer alan bu kadim kent, binlerce yıl boyunca çeşitli medeniyetlerin ilgisini çekmiş ve Homeros’un destanı "İlyada" ile ölümsüzleştirilmiştir. Truva Savaşı ve kahramanları, tarihin ve mitolojinin iç içe geçtiği bu büyülü yerde yaşamışlardır.

    Truva Savaşı, sadece bir askeri çatışma değil, aynı zamanda tanrıların, kahramanların ve kralların iç içe geçtiği bir destandır. Paris'in, Truvalı Helen’i kaçırmasıyla başlayan bu savaş, kaderin ve tanrıların oyunlarının bir yansıması olarak görülür. Kehanetler, Truva’nın bir gün düşeceğini söylüyordu ve bu kehanetler, Akhilleus, Hektor ve Odysseus gibi kahramanların destansı hikayelerinde yankı bulmuştur.

    Truva’nın stratejik konumu ve büyüleyici manzarası, onu sadece bir askeri hedef değil, aynı zamanda kültürel ve ticari bir merkez haline getirmiştir. Efsaneler, Truva’nın eşsiz güzelliği ve stratejik önemini gözler önüne sererken, bu şehrin neden bu kadar çok kehanete konu olduğunu da açıklar. Truva, hem tarihsel hem de ezoterik açıdan büyük bir öneme sahiptir.

    Truva’nın kehanetleri arasında, en bilineni ve en önemlisi, bu şehrin bir gün bir hileyle düşeceği kehanetidir. Odysseus’un zekasıyla inşa edilen Truva Atı, bu kehanetin gerçekleşmesini sağlayan anahtar olmuştur. Truva Atı, sadece askeri bir hile değil, aynı zamanda insanın içsel yolculuğunu ve gizli bilgeliği simgeler. Bu mistik at, tarih boyunca birçok ezoterik çalışmada da önemli bir sembol olarak yer almıştır.

    Truva’nın kalıntıları, geçmişin sırlarını ve bilgeliğini barındıran birer hazinedir. Arkeolojik kazılar sırasında ortaya çıkan eserler, sadece tarihsel birer buluntu değil, aynı zamanda ezoterik anlamda da büyük bir değere sahiptir. Bu kalıntılar, insanlığın kadim bilgeliğini ve ruhsal yolculuğunu keşfetmek isteyenler için birer rehber niteliğindedir.

    Truva’nın efsaneleri ve kehanetleri, bu büyülü şehrin neden tarih boyunca bu kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serer. Truva, sadece bir şehir değil, aynı zamanda tarih ve mitolojinin kesiştiği, insanın kaderi ve ruhsal yolculuğu üzerine derin anlamlar barındıran bir mekandır.

    Bugün Truva, hem tarihsel hem de ezoterik açıdan zenginliğiyle, bizleri geçmişin sırları ve kendi içsel derinliklerimizle buluşturmaya devam ediyor.Truva’nın kehanetleri ve efsaneleri, bu kadim şehrin büyüsünü ve gizemini yaşatmaya devam ediyor.

    Keyifli Dinlemeler.


    Más Menos
    11 m