Episodios

  • Finding the Perfect Gift: A Heartwarming Tale of Family Love
    Dec 27 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Finding the Perfect Gift: A Heartwarming Tale of Family Love Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-27-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Antalya'nın kış rüzgarıyla iç içe geçmiş, rengarenk bir pazarı vardı.En: In Antalya, there was a colorful market intertwined with the winter winds.Tr: Emir ve kuzeni Leyla, kalabalık sokaklarında yürüyordu.En: Emir and his cousin Leyla were walking through its crowded streets.Tr: Yılbaşı yaklaşıyordu.En: New Year's was approaching.Tr: Emir, babaannesi Fatma için özel bir hediye arıyordu.En: Emir was looking for a special gift for his grandmother Fatma.Tr: Fatma son zamanlarda kendini yalnız hissediyordu ve Emir ona aile sevgisini hatırlatacak bir hediye almak istiyordu.En: Lately, Fatma had been feeling lonely, and Emir wanted to get her a gift that would remind her of family love.Tr: Ancak, pazar kalabalık ve gürültülüydü.En: However, the market was crowded and noisy.Tr: Emir bir türlü odaklanamıyordu.En: Emir couldn't focus.Tr: Ayrıca parası da sınırlıydı.En: He also had a limited budget.Tr: Babaannesinin nelerden hoşlanacağını kestiremiyordu.En: He couldn't quite figure out what his grandmother would like.Tr: Çeşit çeşit eşya satan tezgahlara bakıyorlardı.En: They were looking at stalls selling various items.Tr: Tezgahlardan birinde gözleri parlayan modern bir cihaz gördü.En: On one of the stalls, he saw a modern device that caught his eye.Tr: Acaba onu mu alsa diye düşündü.En: He wondered if he should buy that.Tr: Ama kuzeni Leyla, "Belki daha geleneksel bir şey bakmalıyız," dedi.En: But his cousin Leyla said, "Maybe we should look for something more traditional.Tr: "Fatma nine eski şeyleri sever."En: Fatma grandma likes old things."Tr: Biraz ileride elinde tezgahıyla yaşlı bir kadın dikkatini çekti.En: A little further on, an elderly woman with a stall in front of her caught his attention.Tr: Kadının önünde, çeşit çeşit el yapımı omuz şalları vardı.En: In front of the woman, there were various handmade shoulder shawls.Tr: Emir uzun uzun baktı.En: Emir stared at them for a long time.Tr: İçlerinden biri Fatma'nın gençken deniz kıyısında anlattığı hikayelere benziyordu.En: One of them looked like the stories Fatma used to tell by the seaside when she was young.Tr: Hafif mavi tonlar, denizi anımsatıyordu.En: The light blue tones reminded him of the sea.Tr: Emir'in aklına bir fikir geldi.En: Emir had an idea.Tr: Bu şal, babaannesine geçmişin güzel anılarını getirebilirdi.En: This shawl could bring beautiful memories of the past to his grandmother.Tr: Yanındaki Leyla'ya döndü.En: He turned to Leyla beside him.Tr: "Buldum!"En: "I've found it!"Tr: dedi heyecanla.En: he said excitedly.Tr: "Fatma nine için en güzel hediye bu!"En: "This is the perfect gift for Fatma grandma!"Tr: Satıcı kadınla pazarlık yaptıktan sonra, bütçesine uygun fiyatla şalı satın aldı.En: After bargaining with the vendor woman, he bought the shawl at a price suitable for his budget.Tr: Kürkünden dolgun paltosunu çekti ve Leyla'ya döndü.En: He pulled his thick coat around him and turned to Leyla.Tr: "Leyla, şimdi Fatma nineyi ziyaret edelim mi?En: "Leyla, shall we visit Fatma grandma now?Tr: Yeni yıl hediyesini beraber veririz."En: We can give her the New Year's gift together."Tr: Leyla gülümsedi.En: Leyla smiled.Tr: "Harika olur.En: "That would be wonderful.Tr: Yeni yıla kucak dolusu sevgiyle girsin."En: Let her enter the New Year with an embrace full of love."Tr: Emir, o an anladı ki en önemli şey düşünceli davranmak ve sevdiklerinin yanında olmaktı.En: At that moment, Emir realized that the most important thing was to be thoughtful and to be there for loved ones.Tr: Pahalı hediye almak değil, duyguları paylaşmak ve varlığıyla mutlu etmek önemliydi.En: It wasn't about buying expensive gifts; it was about sharing feelings and making others happy with your presence.Tr: Pazarın rengârenk kalabalığından ayrılırken, Emin'in kalbi daha hafif ve mutluydu.En: As they left the colorful crowd of the market, Emir's heart was lighter and happier.Tr: Şimdi Fatma'nın gülümseyeceği anı dört gözle bekliyordu.En: He eagerly awaited the moment when Fatma would smile.Tr: Yeni yıl onların birlikte kutlayacakları, sevgi dolu bir başlangıç olacaktı.En: The New Year was going to be a loving beginning that they would celebrate together. Vocabulary Words:intertwined: iç içe geçmişapproaching: yaklaşıyordugift: hediyeremind: hatırlatmaknoisy: gürültülüfocus: odaklanmakbudget: bütçemodern: moderndevice: cihaztraditional: gelenekselelderly: yaşlıstall: tezgahhandmade: el yapımıshawl: şalseaside: deniz kıyısıbargaining: pazarlıkvendor: satıcısuitable: uygunthick: dolgunembrace: kucakthoughtful: düşüncelipresence: varlıklighter: hafifeagerly: dört ...
    Más Menos
    14 m
  • Soaring Spirits: A Hot Air Balloon Adventure in Kapadokya
    Dec 26 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Soaring Spirits: A Hot Air Balloon Adventure in Kapadokya Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-26-23-34-01-tr Story Transcript:Tr: Kış mevsiminde Kapadokya'daki sıcak hava balon festivali başlamıştı.En: In the winter season, the hot air balloon festival in Kapadokya had begun.Tr: Kapadokya'nın büyüleyici manzarası, peribacaları ve vadileri, kışın yumuşak ışığıyla yıkanmıştı.En: The enchanting landscape of Kapadokya, with its fairy chimneys and valleys, was bathed in the soft light of winter.Tr: Zeynep, yeni yıl kutlamaları için burada bulunuyordu.En: Zeynep was there for the New Year celebrations.Tr: Fotoğraf makinesi elinde, mükemmel anı yakalamak için sabırsızlanıyordu. Çünkü o yılki fotoğraf yarışmasında kazanmayı çok istiyordu.En: With her camera in hand, she was eager to capture the perfect moment because she really wanted to win that year's photography contest.Tr: Mert, Zeynep'in arkadaş grubundan biriydi.En: Mert was one of Zeynep's friends.Tr: O, bu festivalde Zeynep'i yerel balon pilotu Kerem ile tanıştırdı.En: He introduced her to the local balloon pilot, Kerem, at the festival.Tr: Kerem, sıcak hava balonuyla gökyüzüne yükselmeyi seviyordu.En: Kerem loved ascending into the sky with a hot air balloon.Tr: Havada özgürlüğü tatmayı seviyordu ve Kapadokya'ya olan bağlılığı derindi.En: He enjoyed tasting freedom in the air, and his attachment to Kapadokya was deep.Tr: Zeynep'in solgun kış soğuğunda, elleri titriyordu.En: In the pale winter cold, Zeynep's hands were trembling.Tr: Ancak mükemmel açıyı bulmak için çaba gösteriyordu.En: However, she was making an effort to find the perfect angle.Tr: Yarışma için vakti giderek azalıyordu.En: The time for the contest was running out.Tr: Kerem, onun bu telaşını fark etti.En: Kerem noticed her rush.Tr: Gülümsedi ve planını yaptı.En: He smiled and made a plan.Tr: "Zeynep," dedi, "Sana sabah erkenden özel bir uçuş sunabilirim.En: "Zeynep," he said, "I can offer you a special flight early in the morning.Tr: Güneşin doğuşu en iyi o zaman görülür."En: The sunrise is best seen at that time."Tr: Zeynep şaşırmıştı ancak heyecanlıydı.En: Zeynep was surprised but excited.Tr: Teklifi kabul etti.En: She accepted the offer.Tr: Ertesi sabah, hava soğuktu ama gökyüzü netti.En: The next morning, it was cold but the sky was clear.Tr: Kerem'in balonuna bindiler.En: They boarded Kerem's balloon.Tr: Güneşin ilk ışıkları bulutları aydınlatırken, Zeynep kameraya odaklandı.En: As the first rays of the sun illuminated the clouds, Zeynep focused on her camera.Tr: Kerem'in yardımıyla balon yükseldi ve diğer balonlara doğru süzüldü.En: With Kerem's help, the balloon rose and drifted towards the other balloons.Tr: Güneş yavaşça dağların ardından doğarken, Zeynep mükemmel kareyi yakaladı.En: As the sun slowly rose from behind the mountains, Zeynep captured the perfect shot.Tr: Renkli balonlar, altın rengi ışıkla parlıyordu.En: The colorful balloons were sparkling with golden light.Tr: O an Zeynep ve Kerem arasında sessiz bir bağ oluştu.En: At that moment, a silent bond formed between Zeynep and Kerem.Tr: Sanki zaman durmuştu.En: It was as if time had stopped.Tr: Zeynep, fotoğrafını yarışmaya gönderdi ve kazandı.En: Zeynep submitted her photograph to the contest and won.Tr: Ama asıl kazandığı şey, bu yolculuk sırasında hissettikleriydi.En: But what she truly gained was the feelings she experienced during this journey.Tr: Zeynep artık anı yaşamaya daha açıktı.En: Zeynep was now more open to living in the moment.Tr: Hayatın sunduğu beklenmedik güzellikleri takdir ediyordu.En: She appreciated the unexpected beauties life offered.Tr: Kerem ise, kendi kültürüne Zeynep'in gözlerinden bakarak yeni bir değer verdi.En: Kerem, on the other hand, gave a new value to his culture by seeing it through Zeynep's eyes.Tr: Yılbaşı gecesi, Zeynep ve Kerem tekrar buluştu.En: On New Year's Eve, Zeynep and Kerem met again.Tr: Kapadokya'nın yıldızlı gökyüzü altında, birlikte yeni yıla merhaba dediler.En: Under Kapadokya's starry sky, they greeted the new year together.Tr: Dostlukları başlamıştı, belki de daha fazlası.En: Their friendship had begun, and maybe it was something more.Tr: Bu, hayatın sunduğu sürprizlerle dolu bir başlangıçtı.En: This was a beginning filled with the surprises life offered.Tr: Ve her ikisi de bu yeni yola birlikte adım atmaktan mutluydu.En: And both were happy to step into this new path together. Vocabulary Words:enchanting: büyüleyicichimneys: bacalarıbathed: yıkanmıştıcapture: yakalamakphotography: fotoğrafcontest: yarışmaattached: bağlılığıtrembling: titriyordueager: sabırsızlanıyorduascend: yükselmeyipale: solgunilluminated: aydınlatırkendrifted: süzüldüsparkling: ...
    Más Menos
    14 m
  • Gallipoli's Lost Diaries: Trust and Heritage Journey
    Dec 26 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Gallipoli's Lost Diaries: Trust and Heritage Journey Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-26-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Kuzey rüzgarı Gallipoli Yarımadası üzerinde üflüyor, tarihi yerlerde yankılanıyor.En: The north wind blows over the Gallipoli Peninsula, echoing through historic sites.Tr: Emre ellerini cebine sokmuş ağır adımlarla yürüyor.En: Emre walks with heavy steps, his hands in his pockets.Tr: Yüzü soğuktan kızarmış, ama aklında büyük bir kararlılık var.En: His face is flushed from the cold, but there is a great determination in his mind.Tr: Dedesi cephede savaşmıştı ve herkes onun günlüklerinden bahsediyordu.En: His grandfather had fought on the front, and everyone spoke of his diaries.Tr: Bu günlükler kaybolmuştu.En: These diaries had been lost.Tr: Emre, onları bulup tarihin ışığını ortaya çıkarmak istiyordu.En: Emre wanted to find them and bring the light of history to bear.Tr: Günlerden bir gün, tarihi canlandırmaların yapıldığı o ünlü alana gitmişti.En: One day, he visited that famous site where historical reenactments take place.Tr: Leyla, dönem kıyafetleri içinde, Ona yaklaştı.En: Leyla, dressed in period clothing, approached him.Tr: "Emre," dedi, "Ona ulaşmamız gerekiyor."En: "Emre," she said, "We need to reach it."Tr: O an, Emre’nin gözleri parladı ama yanında duran arkadaşı Ömer şüpheliydi.En: At that moment, Emre's eyes lit up, but his friend Ömer, standing beside him, was skeptical.Tr: Leyla'nın niyetlerinden pek emin değildi.En: He was not entirely sure of Leyla's intentions.Tr: “Neden yardım etsin ki?” diye düşünüyordu.En: “Why would she help?” he thought.Tr: Emre kararını verdi.En: Emre made up his mind.Tr: Leyla’ya güvenecekti.En: He would trust Leyla.Tr: Beraber yola çıktılar.En: They set off together.Tr: Yarımadanın soğuk rüzgarları yüzlerine vuruyordu.En: The cold winds of the peninsula hit their faces.Tr: Ormanlık bir alana geldiklerinde, ayak izleri dikkatini çekti.En: When they reached a wooded area, footprints caught his attention.Tr: Birkaç tanesi daha eskiydi.En: Some were older.Tr: Düşüncesini seslendirdi: "Burası keşfedilmeyeni saklayandır."En: He voiced his thought: "This is the shelter of the undiscovered."Tr: Ve sonunda, az bilinen bir askerin sığınağına ulaştı.En: And finally, he reached the refuge of a little-known soldier.Tr: Sığınak, eski taşlarla doluydu.En: The shelter was filled with old stones.Tr: Hikayeler dolu olduğu belli olan bir günlüğün parıltısını fark etti.En: He noticed the glint of a diary clearly full of stories.Tr: Ancak, ansızın ormanın gölgelerinden bir köpek belirdi.En: However, suddenly, a dog appeared from the shadows of the forest.Tr: Emre başta geri adım attı, ama sonra köpeğe dostça yaklaştı.En: Emre initially stepped back, but then approached the dog in a friendly manner.Tr: Cebinden bir parça ekmek çıkararak ona uzattı.En: He took out a piece of bread from his pocket and offered it to the dog.Tr: Köpek havayı kokladı ve sonunda kuyruğunu sallayarak yaklaştı.En: The dog sniffed the air and eventually wagged his tail and approached.Tr: Emre, köpeği okşarken Leyla kahkahasını tutamadı.En: As Emre petted the dog, Leyla couldn't hold back her laughter.Tr: "Başardın," dedi.En: "You did it," she said.Tr: "Kararlılığın tüm sınavları geçti."En: "Your determination passed all tests."Tr: Ömer, Leyla’ya bakıp memnuniyetle başını salladı.En: Ömer looked at Leyla and nodded in satisfaction.Tr: "Yanılmışım Leyla, seni hafife aldım."En: "I was wrong, Leyla, I underestimated you."Tr: Emre artık daha özgüvenliydi.En: Emre was now more confident.Tr: Günlüğü eline aldı ve derin bir nefes çekti.En: He took the diary in his hands and took a deep breath.Tr: Dedesiyle yeniden iletişim kurmuş gibi hissediyordu.En: He felt as if he had reconnected with his grandfather.Tr: Dostluğun ve iş birliğinin önemini anlamıştı.En: He understood the importance of friendship and collaboration.Tr: Gallipoli’nin soğuk rüzgarları arasında, bir araya gelen bu üç kişi tarihî bir hazineyi kurtarmıştı.En: In the cold winds of Gallipoli, these three people who came together had saved a historical treasure.Tr: Emre, kendi iç sesine ve dostluğa güvenmenin değerini öğrenmişti.En: Emre learned the value of trusting his inner voice and friendship.Tr: Yarımadadan ayrılırken kalbinin derinlerinde bir sıcaklık hissetti.En: As he left the peninsula, he felt a warmth deep in his heart. Vocabulary Words:blows: üflüyorechoing: yankılanıyorflushed: kızarmışdetermination: kararlılıkdiaries: günlüklerhistorical reenactments: tarihi canlandırmalarskeptical: şüpheliintentions: niyetlerfootprints: ayak izlerishelter: sığınakrefuge: sığınakglint: ...
    Más Menos
    15 m
  • Enchanted Kapadokya: A Love Story Amidst the Snowy Peaks
    Dec 25 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Enchanted Kapadokya: A Love Story Amidst the Snowy Peaks Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-25-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Karla kaplanmış, büyüleyici Kapadokya tepelerinde Emir ve Leyla'nın macerası başladı.En: In the snow-covered, enchanting Kapadokya hills, Emir and Leyla's adventure began.Tr: Kış mevsimi, bölgeyi pamuk gibi beyaza bürümüştü.En: The winter season had dressed the region in a cotton-like white.Tr: Emir, bu anı uzunca bir süredir bekliyordu.En: Emir had been waiting for this moment for a long time.Tr: Kapadokya'nın eşsiz güzelliği, yeni bir yeri keşfetme isteği ile birleşmişti.En: The unique beauty of Kapadokya was combined with the desire to explore a new place.Tr: Ancak, Leyla için işler planladığı gibi gitmedi.En: However, for Leyla, things did not go as planned.Tr: Yükseklik ona beklenmedik bir misafir, yükseklik hastalığı, getirmişti.En: The altitude brought an unexpected guest: altitude sickness.Tr: Leyla'nın başı dönüyor, midesi bulanıyordu.En: Leyla's head was spinning, and her stomach was upset.Tr: Sık sık durmak zorunda kalıyorlardı.En: They had to stop frequently.Tr: Emir, Leyla'nın zayıf görünümüne bakarken üzülüyordu.En: Emir felt sad looking at Leyla's frail appearance.Tr: İçten içe bir çatışma yaşıyordu.En: He was experiencing an internal conflict.Tr: Leyla'nın rahatsızlığı nedeniyle geziyi iptal etmeli miydi?En: Should he cancel the trip because of Leyla's discomfort?Tr: Ya da Leyla'ya yardımcı olacak bir yol bulabilir miydi?En: Or could he find a way to help her?Tr: Leyla, rahatsızlığına rağmen karlı vadileri gezip görmek istiyordu.En: Despite her discomfort, Leyla wanted to explore and see the snowy valleys.Tr: Ancak, Emir'i de üzmek istemiyordu.En: However, she did not want to upset Emir either.Tr: Emir, internette araştırma yapmaya başladı.En: Emir began to search the internet.Tr: Yeterli sıvı almanın ve iyi dinlenmenin önemini buldu.En: He found the importance of staying hydrated and resting well.Tr: Leyla'ya bir süre dinlenmesini önerdi.En: He suggested Leyla take some time to rest.Tr: İlk başta inatla kabul etmese de, sonunda Leyla Emir'i dinledi.En: Although she stubbornly refused at first, eventually Leyla listened to Emir.Tr: Hemen çıkmaktansa, bir günü otelde geçirip dinlenmeye karar verdiler.En: Instead of heading out immediately, they decided to spend a day resting at the hotel.Tr: Ertesi sabah Leyla kendini daha iyi hissetti.En: The next morning, Leyla felt better.Tr: Gözlerini açtığında yılbaşı ışıkları odanın içini aydınlatıyordu.En: When she opened her eyes, New Year's lights were illuminating the room.Tr: Emir, ona sıcak çikolata getirdi.En: Emir brought her hot chocolate.Tr: Bugün, hayalini kurdukları sıcak hava balonu gezisiydi.En: Today was the day of the hot air balloon ride they had dreamed of.Tr: Emir, Leyla'nın yanına oturup, "Kendini nasıl hissediyorsun Leyla?" diye sordu.En: Sitting beside Leyla, Emir asked, "How are you feeling, Leyla?"Tr: Leyla gülümseyerek, "Daha iyi, gerçekten teşekkür ederim," dedi.En: With a smile, she replied, "Better, thank you so much."Tr: Sabahın erken saatlerinde buluştukları balonlar, güneşin ilk ışıklarıyla gökyüzüne yükselmeye başladı.En: The balloons they met in the early morning began to rise into the sky with the first light of dawn.Tr: Masalsı kar manzaraları, Kapadokya'nın muhteşem peribacaları ve bembeyaz tarlaları Leyla'nın gözlerini kamaştırıyordu.En: The fairy-tale snow landscapes, the magnificent fairy chimneys of Kapadokya, and the purely white fields dazzled Leyla's eyes.Tr: Emir ve Leyla, gökyüzünde süzülürken, el ele tutuştular.En: As Emir and Leyla drifted through the sky holding hands, they got lost in the moment.Tr: Leyla, Emir'in dikkatine ve sabrına minnettardı.En: Leyla was thankful for Emir's attentiveness and patience.Tr: Onun sayesinde bu güzelliği yaşıyordu.En: Thanks to him, she was experiencing this beauty.Tr: Balon gezisinden sonra, Leyla sağlığına biraz daha dikkat etmesi gerektiğini anlamıştı.En: After the balloon ride, Leyla realized she needed to pay a bit more attention to her health.Tr: Emir'in anlayışlı ve sevgi dolu tavrını hissedince, onunla daha özel bir bağ kurmuştu.En: Feeling Emir's understanding and caring demeanor, she formed a more special bond with him.Tr: Leyla, bu yolculuktan bir tecrübe kazandı.En: Leyla gained an experience from this journey.Tr: Birlikte geçirdikleri bu anlar onları daha güçlü kılmıştı.En: The moments they spent together made them stronger.Tr: Kapadokya'nın beyaz örtüsü altında, kendilerini birbirlerine yeniden keşfettiler.En: Under Kapadokya's white blanket, they rediscovered each other.Tr: Emir, Leyla'nın uyum sağlaması ve güzellikleri görmesi için ona ...
    Más Menos
    16 m
  • Moonlit Proposal: A Magical Night on the Bosphorus
    Dec 25 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Moonlit Proposal: A Magical Night on the Bosphorus Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-25-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Yılın en soğuk günlerinden biri olmasına rağmen, Bosphor Turizm'in lüks yatı yavaşça Boğaz'ın sularında süzülüyordu.En: Despite being one of the coldest days of the year, Bosphor Turizm's luxurious yacht was slowly gliding through the waters of the Boğaz.Tr: İstanbul’un parıldayan ışıkları ve Aralık ayının serin esintisiyle dolu bir akşam.En: An evening filled with İstanbul’s shimmering lights and the cool breeze of December.Tr: Yeni Yıl coşkusu, her köşede kendini hissettiriyordu.En: The New Year’s excitement was palpable on every corner.Tr: Gece mistik bir zarafetle parlıyordu.En: The night shone with mystical elegance.Tr: Emir ve Selin, teknenin açık terasında duruyorlardı.En: Emir and Selin were standing on the open deck of the yacht.Tr: Çevrelerindeki diğer çiftlerin kahkahaları ve fısıldaşmaları rüzgarla karışıyordu.En: The laughter and whispers of the other couples around them mingled with the wind.Tr: Emir'in kalbi, heyecandan hızlıca atıyordu.En: Emir's heart was pounding with excitement.Tr: Ceketin cebindeki küçücük kutu ona ağır geliyordu; bugünkü planını gerçekleştirmek için doğru anı bekliyordu.En: The tiny box in his jacket pocket felt heavy; he was waiting for the right moment to execute his plan today.Tr: Gökyüzünde kara bulutlar toplandı.En: Dark clouds gathered in the sky.Tr: Emir, başını kaldırıp bulutlara baktı.En: Emir looked up at the clouds.Tr: Yağmur yağarsa diye endişelendi ama Selin’in gözlerine bakıp huzur buldu.En: He worried about rain but found peace looking into Selin’s eyes.Tr: Bir kez yerlerini değiştirip, Boğaz Köprüsü’nü geçene kadar beklemek belki daha iyi olurdu.En: Perhaps it was better to wait until they changed places and passed the Boğaz Köprüsü.Tr: Ama içi ona doğru zamanın geldiğini fısıldıyordu.En: But his gut told him the right time had come.Tr: Emir ve Selin köprüye yaklaştıklarında, şehir ışıkları suya yansıyıp dans ediyordu.En: As Emir and Selin approached the bridge, the city lights were dancing on the water.Tr: Selin, manzarayı hayranlıkla izliyordu.En: Selin watched the view in admiration.Tr: Emir, derin bir nefes aldı.En: Emir took a deep breath.Tr: “Selin...” diyerek başladı, sesi biraz titriyordu.En: “Selin...” he started, his voice trembling a bit.Tr: Selin ona döndüğünde, Emir dizinin üzerine çöktü.En: When Selin turned to him, Emir dropped to one knee.Tr: “Hayatımı seninle geçirmek istiyorum. Benimle evlenir misin?”En: “I want to spend my life with you. Will you marry me?”Tr: O an, gökyüzünde birkaç damla yağmur taneleri belirdi; ama, Selin’in yüzündeki gülümseme ve gözlerindeki ışık, hiçbir yağmur damlasının bozmayacağı bir mutluluktu.En: At that moment, a few drops of rain appeared in the sky; however, the smile on Selin’s face and the light in her eyes were a happiness that no raindrop could spoil.Tr: Bir saniye bekledikten sonra Selin başını salladı ve "Evet, tabii ki evet!" dedi.En: After waiting for a second, Selin nodded and said, “Yes, of course, yes!”Tr: O an itibariyle Boğaz, İstanbul'un kutsal ışıklarını adeta kutlamalarla dans ettirdi.En: From that moment on, the Boğaz danced with İstanbul's sacred lights as if celebrating with them.Tr: Diğer çiftler alkış tutarken ve şampanya patlatırken, Emir ve Selin sıkıca sarıldılar.En: While other couples applauded and popped champagne, Emir and Selin hugged tightly.Tr: Boğaz'ın modern ve tarihi dokusu içinde, Emir, hayatında önemli olan anları yaşarken cesaretin önemini anladı.En: Within the modern and historical texture of the Boğaz, Emir realized the importance of courage as he lived through these significant moments of his life.Tr: Ay ışığı altında verilen bu sözü, hayatlarının en güzel başlangıcı yaptı.En: This promise made under the moonlight marked the most beautiful beginning of their lives. Vocabulary Words:luxurious: lüksgliding: süzülüyordushimmering: parıldayanbreeze: esintipalpable: hissettiriyorduelegance: zarafetdeck: teraswhispers: fısıldaşmalarıgathered: toplandıtrembling: titriyorduadmiration: hayranlıkapplauded: alkış tutarkencourage: cesaretsacred: kutsalpromise: sözbeginning: başlangıçhistorical: tarihitexture: dokusignificant: önemlipounding: hızlıca atıyordutiny: küçücükexecute: gerçekleştirmekpeace: huzurraindrop: yağmur damlasısmile: gülümsememoonlight: ay ışığıchampagne: şampanyahugged: sarıldılarrealized: anladımodern: modern
    Más Menos
    14 m
  • Unveiling Ephesus: A Holiday Discovery That Changed Lives
    Dec 24 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Unveiling Ephesus: A Holiday Discovery That Changed Lives Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-24-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Kışın serin havası Ephesus'u sarıyordu.En: The cool winter air was enveloping Ephesus.Tr: Emir ve Selin antik kalıntılar arasında yürüyordu.En: Emir and Selin were walking among the ancient ruins.Tr: Etraflarında yükselen mermer sütunlar, gölgelerini uzatıyordu.En: The marble columns rising around them cast long shadows.Tr: Etrafta sadece kuşların cıvıltısı duyuluyordu.En: Only the chirping of birds could be heard around.Tr: Kar yağışı henüz başlamamıştı, ama hava çoktan soğuktu.En: It had not started snowing yet, but the weather was already cold.Tr: Noel tatili için buraya gelmişlerdi.En: They had come here for the Christmas holiday.Tr: Emir çok heyecanlıydı; tarihi buluntulara meraklı bir arkeologdu.En: Emir was very excited; he was an archaeologist interested in historical findings.Tr: Selin de onunla birlikteydi.En: Selin was with him.Tr: Hep dikkatli ve tedbirliydi.En: She was always careful and cautious.Tr: Macera yerine güvenliği önemsiyordu.En: She valued safety over adventure.Tr: "Emir, burası huzur dolu," dedi Selin.En: "Emir, this place is full of peace," said Selin.Tr: "Ama dikkatli olmalıyız."En: "But we should be careful."Tr: Emir gülümsedi.En: Emir smiled.Tr: "Merak etme, Selin.En: "Don't worry, Selin.Tr: Çok dikkatli olacağım.En: I will be very careful.Tr: Seni endişelendirmek istemem."En: I don't want to worry you."Tr: Emir, daha az bilinen bir patikaya girmeye karar verdi.En: Emir decided to take a less known path.Tr: "Buralarda gizli bir şey bulabiliriz," dedi hevesle.En: "We might find something hidden around here," he said eagerly.Tr: Selin tereddüt etti.En: Selin hesitated.Tr: "Emin misin?En: "Are you sure?Tr: Çok ıssız görünüyor," dedi.En: It looks very deserted," she said.Tr: Fakat Emir'e güvendi ve onu takip etti.En: But she trusted Emir and followed him.Tr: Bir süre yürüdükten sonra, gözlerine inanamadılar.En: After walking for a while, they couldn't believe their eyes.Tr: Patikanın sonunda, zeminde gömülü, üzerine tuhaf işaretler kazınmış eski bir taş buldular.En: At the end of the path, they found an old stone, embedded in the ground, engraved with strange markings.Tr: Emir gözlerini parıldayan taşa dikti.En: Emir fixed his eyes on the gleaming stone.Tr: "Bu... tarihe ışık tutacak bir keşif olabilir!"En: "This... could be a discovery that sheds light on history!"Tr: dedi heyecanla.En: he said excitedly.Tr: Selin, taşa dikkatlice baktı.En: Selin looked at the stone carefully.Tr: İşaretler, özel bir ışık altında parlıyor gibi görünüyordu.En: The markings seemed to glow under a certain light.Tr: "Bu inanılmaz!"En: "This is incredible!"Tr: dedi hayranlıkla.En: she said in admiration.Tr: Emir, taşın önemini hemen fark etti.En: Emir immediately realized the stone's significance.Tr: "Tahminlerim doğru çıktı!"En: "My predictions were correct!"Tr: diyerek sevindi.En: he rejoiced.Tr: Selin, aldığı nefesi bıraktı.En: Selin released a breath she had been holding.Tr: Bu an, onu da etkiledi.En: This moment affected her too.Tr: Emir’e “Bunu yetkililere bildirelim,” dedi gülümseyerek.En: She said to Emir, "Let's report this to the authorities," smiling.Tr: Birlikte bu anı paylaşmışlardı.En: They shared this moment together.Tr: Geçmiş ve şimdi arasında bir köprü kurdular.En: They built a bridge between the past and the present.Tr: Emir ve Selin, kalıntılardan ayrılırken başka bir gözle bakıyordu dünyaya.En: As Emir and Selin left the ruins, they looked at the world with different eyes.Tr: Emir, teorilerinin doğru olduğuna dair bir kanıt bulmuştu.En: Emir had found proof that his theories were correct.Tr: Selin ise, tarihin büyüsüne kapılmıştı.En: Selin, on the other hand, was captivated by the magic of history.Tr: Artık, Emir'e ve onun tutkusuna daha açıktı.En: She was now more open to Emir and his passion.Tr: Ephesus’un soğuk havada parlayan kalıntıları arkasında kaldı, ama arkadaşlıkları ve keşifleri zihinlerinde parlıyordu.En: The ruins of Ephesus shone cold behind them, but their friendship and discovery shone in their minds.Tr: Her ikisi de tatmin ve mutluydu.En: Both were satisfied and happy.Tr: Evlerine dönerken, Ephesus’un antik harikaları ile olan bu serüvenin, onları nasıl değiştirdiğini düşündüler.En: As they returned to their homes, they thought about how this adventure with the ancient wonders of Ephesus had changed them.Tr: Selin, tarihin ve geçmişin büyüsünü kabul etmeye başladı.En: Selin started to embrace the magic of history and the past.Tr: Bu keşif, ikisinin de hayatına farklı bir yön verdi.En: This discovery gave a different direction to both of their lives.Tr: Emir de ...
    Más Menos
    16 m
  • Unearthing Family Secrets: A Journey Through Snowy Ruins
    Dec 24 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Unearthing Family Secrets: A Journey Through Snowy Ruins Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-24-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Kış ayı Kapadokya'ya kar beyazı bir örtü gibi serilmişti.En: Winter had spread across Kapadokya like a white blanket.Tr: Güneş ışıklarının altında parlayan kar; bin yıllık taş yapılarla dolu eski kalıntılara huzur dolu bir güzellik katıyordu.En: The snow, shining under the sunlight, added a serene beauty to the ancient ruins filled with thousand-year-old stone structures.Tr: Gökyüzünün mavisi ile karın beyazı iç içe geçmişti, sanki zaman durmuştu.En: The blue of the sky and the white of the snow were intertwined, as if time had stood still.Tr: Emir, üzerinde kalın bir kabanla etrafına baktı.En: Emir, wearing a thick coat, looked around.Tr: Bu kadim topraklar, ailesinin mirasına dair ipuçları saklıyor olabilirdi.En: These ancient lands might be hiding clues about his family’s heritage.Tr: Yıllardır peşini bırakmayan bir hikâye vardı.En: There was a story that had followed him for years.Tr: Büyük dedesinden duyduğu bir efsane.En: A legend he had heard from his great-grandfather.Tr: Ailelerinin bir zamanlar burada bir eser sakladığı söylenirdi; kayıp bir eser.En: It was said that their family had once hidden an artifact here; a lost artifact.Tr: Emir, bu hikâyenin peşinde yürüyordu.En: Emir was pursuing this story.Tr: Yanında Leyla vardı.En: Beside him was Leyla.Tr: Leyla'nın gözleri, çevredeki güzellikleri ve tarihi emiyordu.En: Leyla's eyes absorbed the surrounding beauties and history.Tr: Macera dolu bir ruh taşıyordu.En: She carried a spirit full of adventure.Tr: İnsanlarla bağ kurmak ve ailesinin köklerini hissetmek istiyordu.En: She wanted to connect with people and feel the roots of her family.Tr: Sanatına bu derinlikleri katmak istiyordu.En: She wanted to add these depths to her art.Tr: Fakat Leyla’nın bazen cesareti, bazen de tedbirsizliği onları tehlikeye sokuyordu.En: However, sometimes Leyla's courage and sometimes her recklessness put them in danger.Tr: Beraberce eski kalıntılar arasında dolaşırken, Emir ve Leyla arasında konuşmalar, keşfin heyecanıyla hızlandı.En: As they wandered among the ancient ruins together, the conversations between Emir and Leyla quickened with the excitement of discovery.Tr: Emir, babasından öğrendiği doğrularla ilerlerken, Leyla'nın içgüdüleri ve sezgileri farklı yollar gösteriyordu.En: While Emir advanced with the truths he learned from his father, Leyla's instincts and intuitions showed different paths.Tr: Leyla, "Bu yollar dar, ama gizli bir şeyleri ortaya çıkarabilir" dedi.En: Leyla said, "These paths are narrow, but they might reveal something hidden."Tr: Emir bir an duraksadı, sonra Leyla'ya güvenmeye karar verdi.En: Emir hesitated for a moment, then decided to trust Leyla.Tr: Birlikte dar bir geçitten geçtiler.En: They passed through a narrow passage together.Tr: Soğuk hava nefeslerinde buğular oluşturuyordu.En: The cold air created misty breaths.Tr: İlerledikçe, karanlık bir oda buldular.En: As they progressed, they found a dark room.Tr: Odanın köşesinde, karlarla kaplı bir taş kapı dikkat çekiyordu.En: In the corner of the room, a stone door covered in snow drew attention.Tr: Yavaşça kapıyı açtılar.En: They slowly opened the door.Tr: İçeride, üzerleri eski yazıtlarla kaplı birkaç eser vardı.En: Inside, there were several artifacts covered with ancient inscriptions.Tr: Birden fark ettiler ki, bu eserlerdeki yazılar, her ikisinin de aile isimlerini taşıyordu.En: Suddenly, they realized that the writings on these artifacts bore both of their family names.Tr: Emir ve Leyla'nın soyları, bir zamanlar aynı köyde yaşamış ve bu eserlere birlikte özen göstermişti.En: The lineages of Emir and Leyla had once lived in the same village and carefully tended to these artifacts together.Tr: O an, ailelerinin hikâyesinin sadece geçmişten gelen söylenceler olmadığını anladılar.En: At that moment, they understood that their family’s story was not just fables from the past.Tr: Emir, ailesinin mirasını keşfetmenin coşkusunu yaşadı ve Leyla ise bu keşiflerle sanatı için ilham aldı.En: Emir experienced the thrill of discovering his family's heritage, while Leyla found inspiration for her art through these discoveries.Tr: Artık iki yolcunun hikâyesi, tek bir yolda birleşmişti.En: Now, the story of two travelers had merged into a single path.Tr: Emeraldarı, yeni perspektiflere açık hale geldi; Leyla ise köklerine derin bir bağ kurarak kendini daha anlamlı hissetti.En: Emeraldarı opened up to new perspectives; Leyla, feeling a deep connection to her roots, found herself more meaningful.Tr: Ve böylece Kapadokya'nın karla kaplı eski kalıntıları, iki insanın içsel yolculuklarına ...
    Más Menos
    Aún no se conoce
  • Embrace Freedom: Overcoming Fears in Cappadocia's Winter
    Dec 23 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Embrace Freedom: Overcoming Fears in Cappadocia's Winter Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-23-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Cappadocia'nın büyüleyici Peri Bacaları, kış sabahının loş ışığı altında karla kaplanmıştı.En: The mesmerizing Cappadocia's Fairy Chimneys were covered with snow under the dim light of a winter morning.Tr: Emre, bembeyaz örtüyle kaplanmış bu eşsiz manzaraya bakarken heyecanlıydı.En: Emre was excited as he gazed at this unique landscape cloaked in a blanket of white.Tr: Yıllardır bu anın hayalini kurmuştu.En: He had dreamed of this moment for years.Tr: Kalbindeki özgürlük arzusunu beslemek için tek başına gelmişti buraya.En: He had come here alone to nurture his longing for freedom.Tr: Ancak içinde bir sıkıntı vardı.En: However, something bothered him inside.Tr: Göğsündeki beklenmedik ağrı, sevincini gölgeliyordu.En: The unexpected pain in his chest cast a shadow over his joy.Tr: Zehra, yerel bir rehberdi ve Emre’ye burayı tanıtmak için sabırsızlanıyordu.En: Zehra was a local guide and couldn't wait to introduce Emre to the area.Tr: Ancak Emre, ağrısının artmasıyla birlikte endişeye kapıldı.En: However, Emre grew anxious as his pain increased.Tr: Zehra’ya durumu anlattı.En: He told Zehra about his situation.Tr: “Zehra, göğsümde bir ağrı var. Bu yeri keşfetmek istiyorum ama bu ağrı beni korkutuyor,” dedi.En: "Zehra, I have a pain in my chest. I want to explore this place, but this pain scares me," he said.Tr: Zehra, Emre'nin face sinde kaygıyı gördü ve sakin bir sesle, “Burada bir efsane var,” dedi.En: Zehra saw the worry on Emre's face and with a calm voice said, "There’s a legend here.Tr: “Bir zamanlar bir genç, tıpkı senin gibi, korkularıyla yüzleşmek zorundaydı.En: Once upon a time, a young person, like you, had to face their fears.Tr: Bu topraklarda özgürlüğü ararken korkularının üzerine gitti.”En: While searching for freedom in these lands, they confronted their fears."Tr: Emre, Zehra'nın anlattığı hikayeyle düşündü.En: Emre pondered over the story Zehra told.Tr: Gökyüzü artık altın rengine dönmüştü, güneş Peri Bacalarının üzerine nazikçe veda ediyordu.En: The sky had turned golden, and the sun was gently bidding farewell to the Fairy Chimneys.Tr: Emre içini dinledi, derin bir nefes aldı.En: Emre listened to himself, took a deep breath.Tr: Hayatında ilk defa yardım istemenin aslında bir güç olduğunu fark etti.En: For the first time in his life, he realized that asking for help was actually a strength.Tr: Zehra, “İstersen bir doktora gidebiliriz ya da buradaki keşfimizi sürdürebiliriz.En: Zehra said, "If you want, we can go to a doctor, or we can continue our exploration here.Tr: Seçim senin,” dedi.En: The choice is yours."Tr: Emre, kısa bir tereddütten sonra gülümsemeye başladı.En: After a brief hesitation, Emre began to smile.Tr: “Keşfe devam edelim. Şu anı kaçırmak istemiyorum,” diye cevaplarken içinde bir rahatlama hissetti.En: "Let’s continue exploring. I don’t want to miss this moment," he replied, feeling a sense of relief inside.Tr: O an ağrıları hafifledi. O an bir şeylerin değiştiğini biliyordu.En: At that moment, his pain eased. He knew something had changed.Tr: Zehra ile olan yolculuğunun sonunda Emre, içindeki korkularla barışmıştı.En: By the end of his journey with Zehra, Emre had made peace with his fears.Tr: Geçmiş kaygılarına veda etmiş, anda huzur bulmuştu.En: He had bid farewell to his past anxieties and found peace in the present.Tr: Yeni bir yılın başlamasına saatler kalmıştı ve Emre artık hazırdı.En: With just hours left until the new year, Emre was ready.Tr: Karanlık çökerken, Peri Bacalarına son bir bakış attı.En: As darkness fell, he took one last look at the Fairy Chimneys.Tr: Hayal ettiği özgürlüğü ve huzuru bulmuştu.En: He had found the freedom and peace he had dreamed of.Tr: Yeni yıl ona korkularını aşmanın ve yardım istemenin ne kadar önemli olduğunu öğretmişti.En: The new year had taught him the importance of overcoming fears and asking for help.Tr: Emre artık kararlıydı; bu yıl, anlamın tadına vararak her anı dolu dolu yaşayacaktı.En: Emre was now determined; this year, he would savor every moment and live each one to the fullest. Vocabulary Words:mesmerizing: büyüleyicidim: loşcloaked: örtüyle kaplanmışnurture: beslemeklonging: arzuunexpected: beklenmedikshadow: gölgelegend: efsaneconfronted: yüzleşmekpondered: düşündügolden: altıngently: nazikçebidding farewell: veda ediyorduexploration: keşifhesitation: tereddütrelief: rahatlamaeased: hafifledidetermined: kararlısavor: tadına varmakfreedom: özgürlükunique: eşsizanxious: endişeye kapılmakcalm: sakinface: yüzleşmekchoice: seçimpeace: huzurovercoming...
    Más Menos
    14 m