Episodios

  • Aile Konutu Nedir ? - Anıt Hukuk
    Jul 16 2024
    Aile Konutu Nedir?

    Tanım ve Önemi: Aile konutu, evlilik birliği içinde ailenin yaşadığı ve aile hayatının merkezini oluşturan yerdir. Türk Medeni Kanunu (TMK) 194. maddesi ile özel koruma altına alınmıştır. Aile konutunun korunması, aile bireylerinin barınma hakkını güvence altına alır.

    Aile Konutunun Belirlenmesi: Aile konutu, eşlerin ve çocukların birlikte yaşadığı yerdir. Bu konutun aile yaşamının sürdürüldüğü yer olması önemlidir. Eşlerin konutun mülkiyetinde ortak olması gerekmez; kira sözleşmesi ile sağlanan konutlar da aile konutu olarak kabul edilebilir.

    Aile Konutuna Yönelik Davalar:
    1. Aile Konutunun Belirlenmesi Davası:

      • Amaç: Eşlerden birinin, konutun aile konutu olduğunu mahkeme kararıyla tespit ettirmek istemesi.
      • Yargı Yeri: Aile Mahkemesi.
    2. Aile Konutuna Şerh Koyma Davası:

      • Amaç: Aile konutu üzerinde, eşlerin rızası olmadan tasarruf işlemlerinin yapılmasını engellemek.
      • Yargı Yeri: Tapu Sicil Müdürlüğü veya Aile Mahkemesi.
    3. Aile Konutunun Satışının veya Kiralanmasının İptali Davası:

      • Amaç: Eşlerden birinin rızası olmadan aile konutunun satılması veya kiralanmasının iptali.
      • Yargı Yeri: Aile Mahkemesi.
    4. Eşin Rızasının Bulunmadığı Tasarrufların Geçersizliği Davası:

      • Amaç: Eşin rızası olmadan yapılan işlemlerin geçersizliğini sağlamak.
      • Yargı Yeri: Aile Mahkemesi.
    5. Boşanma veya Ayrılık Davasında Aile Konutunun Tahsisi:

      • Amaç: Boşanma veya ayrılık davasında, aile konutunun hangi eşe tahsis edileceğinin belirlenmesi.
      • Yargı Yeri: Aile Mahkemesi.

    Eşlerin Aile Konutu Üzerindeki Hakları: Aile konutu, eşlerin ortak yaşamının önemli bir parçasıdır. Eşler, birbirlerinin rızası olmadan aile konutunu devredemez, ipotek edemez veya kira sözleşmesini feshedemez. Ayrıca, sağ kalan eşe aile konutu üzerinde kullanım veya mülkiyet hakkı tanınabilir.

    Aile Konutuna Yönelik Davalar:
    • Aile Konutu Tespiti Davası: Aile konutunun belirlenmesi için açılan dava.
    • Aile Konutu İçin Açık Rıza Konusunda Hâkimin Müdahalesi Davası: Eşin rızasının alınamaması durumunda hâkim müdahalesi için açılan dava.
    • Aile Konutunun Devrinin İptali Davası: Rıza olmadan yapılan devir işlemlerinin iptali.
    • Aile Konutu Üzerindeki Hakların Sınırlanmasının İptali Davası: Eşin rızası olmadan hakların sınırlanmasının iptali.
    • Aile Konutuyla İlgili Kira Sözleşmesinin Feshinin İptali Davası: Rıza olmadan kira sözleşmesinin feshedilmesinin iptali.
    • Aile Konutu Şerhinin Konulması/Kaldırılması Davası: Tapu kaydına aile konutu şerhinin konulması veya kaldırılması.
    • Aile Konutunun Muvazaalı Devrinin İptali Davası: Gerçek dışı devrin iptali.
    • Aile Konutuna El Atmanın Önlenmesi Davası: Haksız müdahalenin engellenmesi.

    Sonuç: Aile konutu, Türk Medeni Kanunu ile özel koruma altına alınmış olup, aile bireylerinin barınma hakkını güvence altına alır. Eşler, aile konutu üzerindeki hakları konusunda dikkatli olmalı ve gerektiğinde uzman bir avukattan destek almalıdır.

    Aile Konutu ve davaları hakkında daha detaylı bilgi için https://anithukuk.com/aile-konutu-nedir/ sayfamızdan bilgi edinebilirsiniz.

    Más Menos
    1 m
  • Tapu Tahsis Belgesi Nedir? - Anıt Hukuk
    Jul 16 2024
    Tapu Tahsis Belgesi Nedir? 2942 Sayılı Kanun

    Tapu tahsis belgesi, Türkiye’de genellikle gecekondu olarak adlandırılan yapıların sahiplerine verilen ve bu yapıların bulundukları arsa üzerindeki haklarını belirleyen bir belgedir.

    Tapu Tahsis Belgesinin Özellikleri ve Kullanımı

    Geçici Nitelik: Tapu tahsis belgesi, kalıcı bir mülkiyet belgesi olmayıp, sahiplerine belirli şartlar altında tapu alabilme hakkı tanır.

    İmar Affı Kapsamı: Bu belgeler genellikle imar affı kapsamında verilerek gecekondu veya kaçak yapı sahiplerine yapıları yasal hale getirme fırsatı sunar.

    Yasal Haklar: Belge sahipleri, belirli haklara sahip olup elektrik, su gibi kamu hizmetlerinden yararlanabilirler.

    Tapu Alım Süreci: Belge sahipleri, gerekli şartları yerine getirdiklerinde gerçek tapu belgesine sahip olabilirler.

    Kullanımı ve Geçerliliği

    Başvuru ve Onay Süreci: İlgili belediyelere başvuru yapılmalı ve onaylanmalıdır.

    Belge İçeriği: Belge, yapının bulunduğu arsa ve yapı sahibinin bilgilerini içerir.

    Süreç: Belge sahipleri, belirli bir ödeme planı veya düzenlemelere göre tapularını alabilirler.

    Tapu Tahsis Belgesinin Devir ve Dönüşümü

    Devredilme: Belge, sahibinin vefatı durumunda mirasçılara geçer. Noter huzurunda bir sözleşme ile üçüncü kişilere devredilebilir.

    Tapuya Dönüştürme: Belge, belediyelere veya valiliklere başvurularak belirli koşullar altında tapuya dönüştürülebilir. Bu koşullar arasında "ıslah imar planı" oluşturulması ve gerekli ödemelerin yapılması yer alır.

    Gerekli Belgeler: Başvuru dilekçesi, noter onaylı beyanname, ödeme dekontları, veraset ilamı, nüfus kayıt örneği gibi belgeler gereklidir.

    Harçlar ve Hukuki Süreç

    Harçlar: İmar mevzuatına aykırı yapılar için belediye sınırları içinde veya dışında farklı harçlar alınır.

    Avukat Seçimi: Başvuru sürecinde doğru ve eksiksiz belge hazırlığı için bir avukattan destek alınması önemlidir.

    Dava Süreci: Tapu tahsis belgesinin iptali veya tapuya dönüştürülme talebinin reddi durumunda idare mahkemelerinde dava açılabilir.

    İptal Nedenleri: Taşınmazın 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu'na uygun olmaması veya yolsuz tescil gibi durumlar tapu tahsis belgesinin iptaline neden olabilir.

    Tapu tahsis belgesi, kamu arazisi üzerine inşa edilen yapılar için bir hak sağlayıcı belgedir ve sahiplerine belirli koşullar altında tapu alma hakkı tanır. Ancak bu belge kesin mülkiyet hakkı sağlamaz ve gerekli prosedürler tamamlanmadıkça mülkiyet garantisi sunmaz.

    Daha detaylı bilgi için web sitemizi ziyaret edebilir bizleri arayarak danışabilirsiniz. Detaylı Bilgi: https://anithukuk.com/tapu-tahsis-belgesi/

    Más Menos
    1 m
  • Suçsuzluk Karinesi Nedir? - Anıt Hukuk
    Jul 8 2024
    Suçsuzluk Karinesi: Yasal Dayanak ve Temel İlkeler

    Suçsuzluk karinesi, bireylerin suçluluğu kanıtlanana kadar masum sayılacakları ilkesine dayanmaktadır ve bu ilke, hem ulusal hem de uluslararası hukukta yer almaktadır. Türkiye'de suçsuzluk karinesi, Anayasa'nın 38. maddesi ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 5. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Uluslararası düzeyde ise, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin 11. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi bu ilkeyi içermektedir. Temel ilkeler arasında, sanığın suçluluğunun yasal delillerle ispat edilmesi gerekliliği ve bu ispat yükümlülüğünün savcıya ait olması bulunur. Ayrıca, sanığın kendini savunma hakkı, adil yargılama ilkeleri ve şüpheden sanık yararlanır prensibi de suçsuzluk karinesinin önemli unsurlarıdır.

    Suçsuzluk Karinesi Anayasal ve Uluslararası Dayanaklar

    Anayasa: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 38. maddesi, suçsuzluk karinesini şu şekilde belirtir: "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz."

    Uluslararası Belgeler:

    • Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 11. maddesi: "Bir suç işlemekten sanık olan herkes, savunması için gerekli olan bütün güvenceler sağlanarak, kanunen suçlu olduğu saptanıncaya kadar masum sayılır."
    • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi: "Bir suç ile itham edilen herkes, yasalara göre suçluluğu ispat edilene kadar masum kabul edilir."
    Suçsuzluk Karinesi ve Uygulama İlkeleri

    İddia Edenin İspat Yükümlülüğü: Suç isnadında bulunan taraf, suç isnadını ispat etmekle yükümlüdür. Sanığın kendini suçsuzluğunu ispat etmesi gerekmez.

    Şüpheden Sanık Yararlanır: Yargılama sürecinde herhangi bir makul şüphe varsa, bu şüphe sanığın lehine yorumlanır ve sanık beraat eder.

    Adil Yargılama: Sanığın adil bir şekilde yargılanması, savunma hakkının korunması ve delillerin objektif bir şekilde değerlendirilmesi suçsuzluk karinesinin sağlanmasında temel unsurlardır.

    Medyanın Rolü: Medya ve kamuoyu, devam eden davalarda sanığın suçlu olduğu algısını yaratmamalı, suçsuzluk karinesine saygı göstermelidir.

    Suçsuzluk Karinesinin İhlali Durumları

    Önyargılı Yargılama: Mahkeme veya yargı mensuplarının sanık hakkında peşin hükümlü davranmaları suçsuzluk karinesinin ihlaline yol açabilir.

    Medya Yargılaması: Medyanın sanık hakkında kesin suçlu olduğu yönünde yayınlar yapması, toplum nezdinde sanığın peşinen suçlu kabul edilmesine neden olabilir.

    Tutuklama ve Uzun Süreli Hapis: Deliller yeterince değerlendirilmeden uzun süreli tutukluluk halleri suçsuzluk karinesini zedeler.

    Suçsuzluk Karinesinin Korunması

    Bağımsız ve Tarafsız Mahkemeler: Yargı organlarının bağımsız ve tarafsız olması suçsuzluk karinesinin korunmasında en önemli unsurdur.

    Etkili Savunma Hakkı: Sanığın etkili bir savunma yapabilmesi için gerekli tüm hak ve imkanların sağlanması gerekir.

    Kamuoyu ve Medya Bilinci: Kamuoyunun ve medyanın suçsuzluk karinesi hakkında bilinçlendirilmesi ve bu prensibe saygı göstermesi sağlanmalıdır.

    Yargı Sürecinin Şeffaflığı: Yargı süreçlerinin şeffaf ve adil bir şekilde yürütülmesi suçsuzluk karinesinin korunmasına katkı sağlar.

    Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi

    Eğer ceza davasında suçun işlenip işlenmediği konusunda şüphe varsa, şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girer. Örneğin, eşini öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan bir sanığın eşinin cesedi bulunamazsa ve somut deliller yoksa sanık beraat etmelidir.

    Suçun sanık tarafından işlenip işlenmediği konusunda şüphe varsa yine bu ilke uygulanır. Örneğin, kalabalık bir ortamda hakaret içerikli sözlerin kimin söylediği tam belirlenemiyorsa, sanık beraat etmelidir.

    Masumiyet Karinesi ve "Şüpheden Sanık Yararlanır" İlkesi

    Masumiyet Karinesi: Bir kişinin suçlu olduğu mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar masum kabul edilmesini sağlar. Bu ilke, suçlanabilir olmasına rağmen kişinin masumiyetini korur.

    "Şüpheden Sanık Yararlanır" İlkesi: Suçluluğun kesin olarak ispat edilmediği durumlarda sanığın haklarını korur ve adil bir yargılama süreci sağlar.

    Özetle, suçsuzluk karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi ceza yargılamasında temel prensiplerdir ve adil bir yargılama süreci için kritik öneme sahiptir.

    Suçsuzluk karinesi hakkında detaylı bilgi için web sitemizi ziyaret edebilir https://anithukuk.com/sucsuzluk-karinesi/ veya bizlerden randevu alarak Anıt Hukuk Bürosu nu ziyaret edebilirsiniz.
    Más Menos
    1 m
  • Sözleşme Nedir? Hukuki Tanımı ve Temel Unsurları - Anıt Hukuk
    Jul 8 2024
    Sözleşme Nedir? Hukuki Tanımı ve Temel Unsurları Sözleşme Tanımı: Türk Borçlar Kanunu'na (TBK) göre sözleşme, tarafların karşılıklı ve uygun irade beyanlarıyla kurulur. Bu beyanlar, teklif ve kabul şeklinde olabilir. Sözleşme Temel Unsurlar: İrade Beyanı: Tarafların sözleşmeye yönelik iradelerini açıklamaları gereklidir. Bu beyanlar sözlü veya yazılı olabilir. Karşılıklı Rıza: Taraflar özgür iradeleriyle anlaşmaya katılmalı ve rızaları uyuşmalıdır. Konu: Sözleşmenin konusu belirli, mümkün ve hukuka uygun olmalıdır. Taraflar: Sözleşme en az iki taraf arasında yapılır; bu taraflar gerçek veya tüzel kişiler olabilir. Hukuki Bağlayıcılık: Sözleşme, taraflar üzerinde hukuki bağlayıcılık ve yaptırım gücü taşır. Sözleşme Türleri Şekil Şartına Bağlı Sözleşmeler: Kanun tarafından belirli bir şekle bağlanmış sözleşmelerdir (örneğin, gayrimenkul satış sözleşmeleri). Adi Yazılı Sözleşmeler: Yazılı olarak yapılan ve tarafların imzaladığı sözleşmelerdir. İspat açısından önemlidir. Sözlü Sözleşmeler: Tarafların sözlü olarak anlaşmaya vardığı sözleşmelerdir. Yazılı belge olmaksızın da geçerli olabilir, ancak ispatı zordur. Belli Süreli ve Belirsiz Süreli Sözleşmeler: Belli süreli sözleşmeler belirli bir zaman dilimi için yapılırken, belirsiz süreli sözleşmelerde bitiş tarihi belirtilmez. Sözleşmenin Geçerlilik Şartları Ehliyet: Tarafların sözleşme yapma ehliyetine sahip olması gerekir; yani reşit ve akli dengelerinin yerinde olması. İrade Bozukluğu Olmaması: Yanılma, aldatma veya korkutma gibi durumlar sözleşmeyi geçersiz kılar. Konunun Mümkün ve Hukuka Uygun Olması: Sözleşmenin konusu hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olmamalıdır. Sözleşmenin Hükümleri ve Sonuçları Hak ve Yükümlülükler: Taraflar, sözleşme ile belirledikleri hak ve yükümlülüklere uymak zorundadır. Sözleşmenin İhlali: Taraflardan biri sözleşme hükümlerine aykırı hareket ederse, diğer taraf hukuki yollara başvurarak tazminat talep edebilir veya sözleşmeyi feshedebilir. Sözleşmenin Sona Ermesi: Sözleşme, tarafların anlaşması, belirli bir sürenin dolması, ifanın tamamlanması veya fesih gibi nedenlerle sona erebilir. Örnek Sözleşme Türleri Satış Sözleşmesi: Bir malın mülkiyetinin bedel karşılığında devredilmesini konu alan sözleşmedir. Kira Sözleşmesi: Kiraya verenin, kiracının bir malı kullanmasına izin verdiği ve kiracının buna karşılık kira bedeli ödediği sözleşmedir. Hizmet Sözleşmesi: İşveren ile işçi arasında yapılan, işçinin belirli bir hizmeti yerine getirmesini ve işverenin de buna karşılık ücret ödemesini öngören sözleşmedir. Taşıma Sözleşmesi: Bir taşımacının belirli bir ücret karşılığında yolcu veya mal taşımayı taahhüt ettiği sözleşmedir. Genel Olarak Sözleşmeler Hukuku Sözleşme, en az iki taraf arasında hukuki sonuçlar doğuracak şekilde karşılıklı irade beyanlarıyla oluşturulan hukuki bir işlemdir. Sözleşmelerde taraflar borçlu ve alacaklı olarak tanımlanır. Türk hukukunda sözleşmeler, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, İş Kanunu ve Tüketici Kanunu gibi çeşitli kanunlarda düzenlenir. Sözleşme Özgürlüğü Taraflar, sözleşmeyi kendi isteklerine göre düzenlemekte özgürdür ancak kanunun emredici hükümlerine, kişilik haklarına, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olmamalıdır. Sözleşmelerin Şekli ve Feshi Kanunen belirli bir şekle tabi olmadıkça, sözleşmelerde serbestlik vardır. Ancak, kanunen belirlenen şekle uyulması gereken sözleşmelerde bu şartlara uyulmazsa sözleşme geçersiz sayılır. Taraflardan herhangi biri haklı nedenlerle sözleşmeyi derhal feshedebilir ve bu feshi yazılı olarak bildirmelidir. Sözleşme Damga Vergisi Bazı sözleşmelerde (örneğin, kira, kefalet, gayrimenkul satış vaadi) damga vergisi ödenmelidir. Bu vergi, sözleşmelerin geçerliliğini kanıtlayan belgelerden alınır. Sonuç Sözleşmeler, günlük hayatın ve ticaretin ayrılmaz bir parçasıdır. Taraflar arasındaki ilişkileri düzenler ve hak ve yükümlülükleri belirler. Geçerli ve etkili olabilmeleri için belirli şekil ve içerik şartlarına uygun olmalıdır. Sözleşme hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacınız varsa bizleri +90 532 692 49 52 nolu telefonla arayabilir yada web sitemizi ziyaret edebilirsiniz. https://anithukuk.com/sozlesme-nedir/
    Más Menos
    1 m
  • Doktor Hatası Malpraktis Tazminat Davasının Şartları - Anıt Hukuk
    Jul 8 2024
    Doktor Hatası Malpraktis Tazminat Davasının Şartları Doktor hatası (malpraktis) tazminat davası açılabilmesi için belirli şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Öncelikle, sağlık hizmeti sunan doktor veya sağlık kuruluşu ile hasta arasında bir tedavi ilişkisi bulunmalıdır. Doktorun, mesleki standartlara aykırı şekilde hatalı veya ihmalkar bir davranışta bulunması ve bu davranışın doğrudan hastada zarara yol açması gerekmektedir. Ayrıca, hastanın uğradığı zarar ile doktorun hatalı davranışı arasında nedensellik bağı kurulmalıdır. Tazminat talebinin, zararın ve hatanın öğrenildiği tarihten itibaren belirli bir süre içinde (genellikle 1 yıl) ve her halükarda fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yıl içinde yapılması gerekir. Bu davalarda, genellikle uzman bilirkişi raporları ve tıbbi kayıtlar delil olarak sunulmaktadır. Hatalı Tıbbi Uygulama Doktor Hatası Malpraktis nedir ? Malpraktis: Hekimin, tıbbi standartlara ve etik kurallara aykırı şekilde yanlış veya ihmalkar davranması gerekmektedir. Bu, hatalı teşhis, yanlış tedavi, cerrahi hatalar, gerekli tedavinin yapılmaması gibi durumları içerir. Malpraktis Zararın Meydana Gelmesi: Hastanın, doktorun hatalı uygulaması sonucunda fiziksel, psikolojik veya maddi bir zarara uğraması gerekmektedir. Zararın somut ve ölçülebilir olması önemlidir. Malpraktis Nedensellik Bağı: Doktorun hatalı uygulaması ile hastanın uğradığı zarar arasında doğrudan bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Yani, zarar doğrudan doğruya doktorun hatalı uygulamasının sonucu olmalıdır. Malpraktis Kusur: Doktorun, hatalı uygulaması sırasında kusurlu olması gerekmektedir. Bu, doktorun dikkatsizliği, özensizliği veya bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir. Doktor Hatası Malpraktis Tazminat Davası Dava Dilekçesinin Hazırlanması: Hasta veya hasta yakınları, doktorun hatalı uygulamasını ve uğranılan zararı detaylı bir şekilde açıklayan bir dava dilekçesi hazırlar. Bu dilekçede, zarar miktarı ve tazminat talebi belirtilir. Delillerin Toplanması: Dava sürecinde, hastanın uğradığı zarar ve bu zararın doktor hatasından kaynaklandığını kanıtlayan tıbbi belgeler, raporlar ve tanık ifadeleri toplanır. Uzman görüşleri ve bilirkişi raporları da önemli delillerdir. Mahkeme Süreci: Mahkeme, tarafların sunduğu delilleri değerlendirir, bilirkişi raporlarını inceler ve duruşmalar yapar. Taraflar, iddialarını ve savunmalarını sunar. Karar: Mahkeme, delilleri değerlendirerek kararını verir. Eğer doktorun hatalı olduğu ve bu hata sonucunda hastanın zarar gördüğü kanıtlanırsa, tazminata hükmedilir. Tazminat Türleri Maddi Tazminat: Hastanın tedavi masrafları, iş göremezlik nedeniyle kaybedilen gelir, diğer mali kayıplar bu kapsamda değerlendirilir. Manevi Tazminat: Hastanın yaşadığı fiziksel ve psikolojik acı, ıstırap ve yaşam kalitesindeki düşüş nedeniyle talep edilen tazminattır. Zaman Aşımı Malpraktis tazminat davalarında, zaman aşımı süreleri dikkate alınmalıdır. Türkiye'de genel olarak malpraktis davalarında zaman aşımı süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir. Ancak, zararın ve hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bu süre değişebilir. Hukuki Danışmanlık Malpraktis tazminat davaları, genellikle karmaşık ve uzmanlık gerektiren hukuki süreçlerdir. Bu nedenle, bir avukatın hukuki desteğini almak, dava sürecinin daha etkin ve doğru bir şekilde yürütülmesi açısından büyük önem taşır. Sonuç olarak, doktor hatası malpraktis tazminat davaları, hastaların uğradıkları zararların giderilmesi amacıyla açılan önemli hukuki yollardan biridir. Dava sürecinde gerekli şartların ve delillerin sağlanması, hukuki sürecin başarılı bir şekilde yürütülmesi açısından kritik rol oynar. Doktor Hatası (Malpraktis) Tazminat Davası Şartları Görevli Mahkeme Doktor hataları (malpraktis) davalarında yetkili yargı organları şu şekildedir: Tıbbi malpraktis nedeniyle açılacak davalar, eser veya vekalet sözleşmelerinden kaynaklanıyorsa, bu davalara tüketici mahkemeleri bakar.Bağımsız çalışan doktorlar aleyhine tazminat talebiyle açılacak davalar da tüketici mahkemelerinin yetki alanındadır.Özel hastaneler, şirketler veya gerçek kişilerin işlettiği tıbbi kuruluşlar aleyhine tıbbi malpraktis sebebiyle açılacak davalar da tüketici mahkemeleri tarafından görülür.Kamu hastanelerine, sağlık kuruluşlarına karşı tıbbi malpraktis sebebiyle açılacak tazminat talepli davalar ise idare mahkemelerinin yetki alanına girer.Üniversite hastanelerinde yaşanan malpraktisler sebebiyle açılacak maddi ve manevi tazminat davalarına ise asliye mahkemeleri bakar. Yetkili Mahkeme Doktor hatalarına (malpraktis) ilişkin davaların yetki kuralları şu şekildedir: Davalı gerçek veya tüzel kişinin yerleşim yeri ...
    Más Menos
    1 m
  • Yabancıların İkamet İzni Başvuruları ve Reddine İtiraz Prosedürü - Anıt Hukuk
    Jul 6 2024
    Yabancıların İkamet İzni Başvuruları ve Reddine İtiraz Prosedürü

    Türkiye'de Yabancıların İkamet İzni Türleri:

    1. Kısa Dönem İkamet İzni: Turistik, iş toplantısı, kültürel ve benzeri amaçlarla verilen izindir.
    2. Aile İkamet İzni: Türk vatandaşı veya yasal ikameti olan yabancıların aile üyelerine verilir.
    3. Öğrenci İkamet İzni: Türkiye'de eğitim gören yabancı öğrencilere tanınır.
    4. Uzun Dönem İkamet İzni: Türkiye'de kesintisiz en az 8 yıl yasal ikamet edenlere verilir.
    5. İnsani İkamet İzni: Olağanüstü durumlarda verilen özel bir izindir.
    6. Diğer İkamet İzni Türleri: Tedavi amaçlı veya bilimsel araştırma gibi özel durumlar için verilir.

    İkamet İzni Başvuru Süreci

    1. Online Başvuru: Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün web sitesi üzerinden yapılır.
    2. Gerekli Belgeler: Pasaport, biyometrik fotoğraf, geçim kaynaklarını gösteren belgeler, ikamet adresi belgesi, sağlık sigortası.
    3. Randevu ve Başvuru: Göç İdaresi İl Müdürlüğü'nde randevuya gidilir ve belgeler teslim edilir.
    4. Başvurunun Değerlendirilmesi: Göç İdaresi tarafından incelenir ve karar verilir.
    İkamet İzni Reddine İtiraz Prosedürü

    İdari İtiraz:

    1. Reddedilme Kararının Bildirilmesi: Yazılı olarak başvuru sahibine bildirilir.
    2. İtiraz Dilekçesi Hazırlama: Red gerekçeleri ve itiraz nedenleri belirtilir.
    3. Göç İdaresi'ne Başvuru: İtiraz dilekçesi ve belgeler Göç İdaresi'ne sunulur.
    4. İtirazın Değerlendirilmesi: Göç İdaresi itirazı inceler ve yeni bir karar verir.
    Yargısal İtiraz:
    1. İdari Mahkemeye Başvuru: İdari itiraz reddedilirse veya doğrudan yargısal yola başvurulmak istenirse, dava açılır.
    2. Dava Dilekçesi Hazırlama: Hukuki gerekçeler ve delillerle desteklenir.
    3. Mahkeme Süreci: Mahkeme dilekçeyi ve delilleri değerlendirir, duruşmalar yapar ve karar verir.
    4. Karar ve İtiraz: Mahkeme kararına karşı Danıştay'a temyiz başvurusu yapılabilir.
    Sonuç

    Türkiye'de ikamet izni başvuruları ve reddi durumunda izlenecek itiraz prosedürü, belirli hukuki ve idari süreçler gerektirir. Uzman bir avukattan hukuki destek almak, başvurunun başarılı olması ve hak kayıplarının önlenmesi açısından önemlidir. Başvuru sürecinde ve itiraz aşamalarında doğru bilgi ve belgelerle hareket etmek, olumlu sonuç alma şansını artıracaktır. İkamet izni, kamu sağlığı ve düzenini korumak amacıyla önem taşır ve Türkiye'ye uzun süreli giriş yapmak isteyen yabancılar için gereklidir.

    Yabancıların İkamet İzni hakkında daha detaylı bilgi için https://anithukuk.com/ikamet-izni-basvurusu/ adresini ziyaret edin.
    Más Menos
    1 m
  • Meşru Müdafaa - Anıt Hukuk
    Jul 6 2024
    Meşru Müdafaa Meşru müdafaa TCK MADDE 25 (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, yaşanan, yaşanması veya tekrarı kesin haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde savuşturmak zorunluluğu ile işlenen eylemlerden dolayı faile ceza verilmez. (2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka türlü korunma şansı bulunmayan ciddi ve kesin bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen eylemlerden dolayı faile ceza verilmez. Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) düzenlenen meşru savunma ve zorunluluk hâli, kişinin ceza hukuku açısından sorumluluğunu ortadan kaldıran durumlardır. Bu iki terim, belirli koşullar altında kişinin gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı cezalandırılmamasını sağlar. Meşru Müdafaa Meşru Savunma (TCK Madde 25/1) Meşru müdafaa, kişinin kendisine veya başkasına yönelik gerçekleşen haksız bir saldırıya karşı, bu saldırıyı püskürtmek amacıyla yaptığı savunma eylemidir. Meşru Müdafaa Şartları: Haksız Saldırı: Savunmayı gerektiren bir saldırı olmalıdır. Bu saldırı haksız olmalı ve devam etmekte ya da yakın bir tehdit teşkil etmelidir. Güncellik: Saldırı henüz başlamış veya devam ediyor olmalıdır. Gelecek veya geçmiş saldırılara karşı yapılan savunma, meşru müdafaa olarak kabul edilmez. Orantılılık: Savunma eylemi, saldırıyı püskürtmek için gerekli ölçüde olmalıdır. Saldırıyla savunma arasında orantılılık bulunmalıdır. Aşırı ve gereğinden fazla savunma, meşru müdafaa olarak kabul edilmez. Meşru Müdafaa Amaçlı Eylem: Gerçekleştirilen eylem, sadece saldırıyı püskürtmeye yönelik olmalıdır. Saldırının engellenmesi dışında başka bir amaç taşımamalıdır. Meşru Müdafaa Sonuçları: Meşru müdafaa kapsamında gerçekleştirilen eylemler, hukuka uygun kabul edilir ve ceza sorumluluğunu ortadan kaldırır. Kişi, meşru müdafaa durumunda yaptığı eylemler nedeniyle cezalandırılmaz. Meşru Müdafaa Zorunluluk Hâli (TCK Madde 25/2) Meşru müdafaa TCK Madde 25/2 Zorunluluk hâli, bir kişinin kendisinin veya başkasının bir hakkını korumak amacıyla, karşı karşıya kaldığı ciddi ve kesin bir tehlikeden kurtulmak için, zarar vermemek şartıyla başka bir çare bulunmadığı takdirde, hukuka aykırı bir eylem işlemesi durumudur. Şartları: Ciddi ve Kesin Bir Tehlike: Kişi veya başkası için ciddi ve kesin bir tehlike söz konusu olmalıdır. Tehlikenin şiddeti ve kaçınılmazlığı önemlidir. Başka Çare Bulunmaması: Tehlikeden kurtulmak için başka bir makul ve hukuki çare bulunmamalıdır. Zorunlu olarak gerçekleştirilen eylem, son çare olmalıdır. Orantılılık: Yapılan eylem, tehlikeden kurtulmak için gerekli olan ölçüyü aşmamalıdır. Eylem ile tehlike arasında orantılılık bulunmalıdır. Sonuçları: Zorunluluk hâlinde yapılan eylemler, hukuka aykırı kabul edilse bile ceza sorumluluğunu ortadan kaldırır. Kişi, zorunluluk hâli nedeniyle yaptığı eylemlerden dolayı cezalandırılmaz. Meşru müdafaa ve Zorunluluk Hâli Arasındaki Farklar Haksız Saldırı vs. Ciddi Tehlike: Meşru müdafaa, haksız bir saldırıya karşı gerçekleştirilirken, zorunluluk hâli ciddi ve kesin bir tehlikeye karşı gerçekleştirilir. Savunma Amaçlı vs. Tehlikeden Kaçış: Meşru müdafaa, saldırıyı püskürtmek amacıyla gerçekleştirilirken, zorunluluk hâlinde amacı tehlikeden kurtulmaktır. Orantılılık: Her iki durumda da eylem ile tehlike/saldırı arasında orantılılık bulunmalıdır. Güncellik: Meşru müdafaa anında olmalıdır, zorunluluk hâlinde ise tehlikenin şiddeti ve kaçınılmazlığı önemlidir. Meşru Müdafaa Hukuki Danışmanlık Meşru müdafaa ve zorunluluk hâli, ceza hukuku açısından ayrıntılı bir değerlendirme gerektiren durumlardır. Bu tür durumlarda, hukuki destek almak ve olayın tüm yönleriyle ele alınarak savunma yapılması önemlidir. Bir avukattan hukuki danışmanlık almak, kişinin haklarının korunması ve doğru bir hukuki süreç yürütülmesi açısından kritik öneme sahiptir. Sonuç olarak, meşru müdafaa ve zorunluluk hâli, belirli koşullar altında kişinin ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran önemli hukuki kavramlardır. Bu kavramların doğru uygulanması ve yorumlanması, adil bir yargı süreci için gereklidir. Meşru müdafaa, genel olarak kabul görmüş bir hukuka uygunluk nedenidir ve bu konuda birçok farklı görüş öne sürülmüştür. Meşru müdafaanın temelini, her bireyde bulunan, kendini koruma içgüdüsü oluşturur. Hukuk düzeni, bir yandan bir varlığı korurken, diğer yandan bu varlığın sahibine, söz konusu varlığın tahrip olmasına katlanma ...
    Más Menos
    1 m
  • Kiralayanın Hakları - Anıt Hukuk
    Jul 3 2024
    Kiralayanın Hakları ve Mal Sahibinin Hakları Hakkında Kiralayanın hakları, bir mülkün ya da malın sahibi olan ve bu mülkü ya da malı belirli bir süre için belirli bir ücret karşılığında başka bir kişiye ya da kuruma kullanım hakkı veren kişi veya kuruluşu ifade eder. Daha basit bir ifadeyle, eviniz, arabanız veya herhangi bir eşyanız varsa ve bunu başkasına belli bir süreliğine kullanması için veriyorsanız ve bu kişi de size bu kullanım için belli bir miktar ödeme yapıyorsa, bu durumda siz "kiralayan" oluyorsunuz. Bu durumu günlük hayatta sıkça görebilirsiniz. Örneğin, bir ev sahibi, evini bir yıl süreyle bir kiracıya kiraya verdiğinde, bu ev sahibi "kiralayan" olur. Kiracı da, karşılığında her ay belirlenen miktarda kira bedelini ev sahibine öder. Kiralayanın Hakları Kira Sözleşmesi Nedir? Kira sözleşmesi, kiracıya bir bedel karşılığında kiralananı kullanma hakkı veren, kiralayana da bunun karşılığında uygun bir bedel talep etme hakkı sağlayan iki taraflı bir anlaşmadır. Borçlar Kanunu’nda ‘MADDE 299- Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.’ şeklinde tanımlanan kira sözleşmesinin konusu kullanmakla tüketilemeyen her türlü taşınır veya taşınmaz mal olabilir. Fiil ehliyetine sahip herkes kira sözleşmesinin tarafı olabilir. Ayrıca kiralayanın kiralanan mülkün maliki olması şart değildir. Kira sözleşmesi kural olarak herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Kira sözleşmesi belirli ya da belirsiz süreli olarak yapılabilir. Kira hukuku denildiğinde her ne kadar kiracıların daha çok gündeme geldiği düşünülse de bu makalede kiralayanın hakları, Kanunun lafzı ile kiracının borçları üzerinde durulmuştur. Kiralayanın Hakları Nelerdir? Türk Borçlar Kanunu Md 313 vd maddeler, kiracının borçlarını dolayısıyla kiralayanın haklarını düzenlemektedir. Kirayı Talep Etme Hakkı Genel olarak kiracı, kira bedelini ödemekle yükümlüdür. Borçlar Kanunu md 313 ile düzenlenen bu hüküm uyarınca kiralayanın kirayı talep etme hakkı vardır. Hatta Kanun, kiralayanın bu hakkını kuvvetlendirici nitelikte özel bir hapis hakkı düzenlemiştir. Kiralayanın Hapis Hakkı I. Konusu MADDE 336- Taşınmaz kiralarında kiralayan, işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan altı aylık kira bedelinin güvencesi olmak üzere, kiralananda bulunan ve kiralananın döşenmesine veya kullanılmasına yarayan taşınırlar üzerinde hapis hakkına sahiptir. Kiralayanın hapis hakkı, alt kiracının asıl kiracıya olan kira borcunu aşmamak üzere, alt kiracının kiralanana getirdiği aynı nitelikteki taşınırları da kapsar. Hapis hakkı, kiracının haczedilemeyen malları üzerinde kullanılamaz. Düzenlemesi ile kira bedelinin ödenmemesi karşısında kiracıyı kiralananı kullanmaktan hemen men edemeyecek olan kiralayanın elinin kuvvetlendirilmesi ve hatta kira sözleşmesi tarafları arasında güç dengesinin sağlanması amaçlanmıştır. Kiracı kira bedelini ve yan giderleri -örneğin aidat- ödemezse kiralayan, kiracıya yazılı olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda, sözleşmeyi feshedeceğini bildirebilir. Konut ve çatılı işyeri kiralarında bu süre en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlar. Kira Sözleşmesini Hemen Feshetme Hakkı Türk Borçlar Kanunu Md 316 düzenlemesi ile kiralayan, konut ve çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi, kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması veya kiracının bu yükümlülüğe aykırı davranışının kiralayan veya aynı taşınmazda oturan kişiler ile komşular bakımından çekilmez olması durumlarında, kiralayan yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir. Bunun için kiralayanın kiracıya ihtar çekmesine gerek yoktur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.04.2015 Tarihli 2013/1577 E. 2015/1143 K. sayılı ilamında da bu husus belirtilmiştir: ‘Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, akdin sona erdirilmesi için davalı kiracıya süreli ihtarname gönderilmesinin dava şartı olduğu benimsenerek, ihtarın tüm kiralayanlar tarafından keşide edilmemesi nedeniyle hukuki sonuç doğurmayacağından davanın reddinin mi gerektiği; yoksa ihtar keşide edilmesi gerekmediğinden, ihtarın dava şartı olmadığı, Zira Türk Borçlar Kanunu’nun 316/3. maddesinde düzenlenen kiracının kiralanana kasten ağır zarar vermesi ve kiralayanlar ile komşular bakımından çekilmez bir durum yaratması nedeniyle, kiracıya süre tanınmasına ve ihtarda bulunulmasına gerek olmadığı, bu nedenle ihtarın tüm ...
    Más Menos
    1 m